Assos mu Bozcaada mı derseniz kesinlkle Bozcaada derim . Kumundan güneşine , denizinden çay bahçesine . Hem Assos g.tos gibi bir şey değil mi lan !
Susurluk’ta ayran , Ayvalık’ta tost ve Tekirdağ’da köfte yemek , ebeveynlerin sözünden çıkmamak gibi bir şey oldu bence . Yapılması zaruri sanki . Bu arada John Wayne'nin ebesi = Ebeveyn :)
Deniz Seki ve Lapseki . Aralarındaki bağı ispatlayana benden bir jet-ski …
Çanakkale ‘de yanan yerleri gördüm , çorak & çıplak arazilere içim acıyarak baktım ve ağzımdan küfürü hiç eksiltmedim . Beşiktaşlı olunmaz Beşiktaşlı doğulur melodisiyle söylüyoruz ; Çanakkale ağaçlık Oksijen deposudur , Ormanları yakanlar laylaralay çocuğudur …
Tatilde her sabah telefondan haber1903 ‘ü açıp transfer haberi kovalamaktır sevdiceği kızdıran …
Çanakkale’den Bozcaada’ya gitmek için sabah 7’de kalktık . Dokuz vapuru öncesi evde kahvaltı yapalım dedik ancak sabah keyfi baskın çıktı ve on bir vapuruna kaldık . Neyse zamanında çıksak da ona da yetişemedik . Tabi bunda radara yakalanıp 128 liralık cezanın da payı vardı . Öğlen 13.00 vapuru zaruri oldu . Adaya ulaşınca hemen akşam sekiz vapuru için rezervasyon yaptıralım dedik , sistem bozukmuş . Telefondan sonra yaptırdık ama bu seferde bir önceki vapur daha çok işimize geldi . Sonra onu da bir arabayla kaçırdık . Dönüşte radar korkusuyla yavaş geldik . Plajda yer bulamadık . Karnımız acıktı , yorulduk , tükendik ve bittik .
Forma tanıtım törenini kaçırdım . Saatler sonra girip tepki ve yorumlara baktığımda galiba sarı-lacivert formalar yaptılar diye düşündüm . O kadar çok eleştiri vardı ki ... Ön yargım çoktan oluşmuş olarak formaları ilk gördüğümde çok da beğenmedikleri kadar olmadığına karar verdim . Belki yorumları okumadan görseydim farklı düşünebilirdim . Ancak şu an itibariyle beyaz çakma pençeli forma en alınası durmakta . Gerçi geçen sene gri-siyah çizgili için gidip enine siyah-beyaz çizgiliyi geçirmiştim sırtıma . Kartal Yuvası’na atılacak ilk adım belirleyici olacak .
Bir kadın gözüyle formalarımız ; ''Ne o öyle bayram baklavası gibi . Ben zaten zayıfım çizgili forma giymem . Pençe değil o , saçma ...''
Assos – Kadırga koyunda plajda güneş , şemsiye ve şezlong üçlemesinin altında laptopuyla haşır neşir birini gördüm ya ölsem de bamya yemem …
Güzergahımı söylüyorum ; İstanbul – Marmaris . Marmaris – Çanakkale . Çanakkale – İstanbul . Kilometreye vuran söylesin bana , internetim yok yolda yazıyorum bunları .
Beşiktaş’ı özlüyorum kombinem kapalı .
Küçük ve şirin bir pansiyonda kızartma , gözleme ve karpuz yemek bünyeyi şarj eder diyorum sizlere . Hesap gelene kadar tabi .
Yukarıdaki cümle Haşmet Babaoğlu tarzı oldu ama son cümle hariç .
Yağmurlu bir günde görmüştüm seni
Üstünde baklavalı formalar vardı …
Marmaris’e girişte kimliklerimizi toplayan adam ile 1999 yılında Kemancı’da aynı şeyi yapan adam arasındaki tek fark çevre şartlarıdır nazarımda .
Pişi , peynir helvası , taze çipura ile bahçeden toplanan domatesler mideye indiğinden beri ısrarla Steak House Burger isteyen bünyeme DUR YOLCU diyorum .
12 sene boyunca günde bir buçuk paket içtikten sonra dokuz buçuk aylık sigarasız geçen zamanımın en güzel ikinci anı şu an . Birincisi geçen hafta sigaraya zam geldiğindeydi , ikincisi bugün . 19 Temmuz 2009 . Beter olun lan !
Şu an mevkimi söylüyorum ; sağımda Marmara Denizi solumda Ege Denizi ortada Hande Ataizi …
Kalın sağlıcakla , ince selametle …
19 Temmuz Pazar 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder