28 Şubat 2010 Pazar

Kayseri 1 - Beşiktaş 2


Saat 19.00
Şu anda Cihangir'de ekran başında değil de
Kayseri Kadir Has Stadı'nda olabilirdim .
Geçen hafta eğer berabere kalmış olmasaydık .
Hevesimiz , heyecanımız ve keyfimiz kaçmasaydı .
Uçak biletleri bile hazırdı , kalacağımız yer tamamdı .
Olmadı .
Sonucu ve oynanan oyunu gördükçe .
Kulaklarımıza bizimkilerin sesleri geldikçe
Acıdı içim .
Bir Denizli deplasmanı kaldı
Ama o da Pazartesi .
Bu sene deplasman yalan oldu darısı seneye .

Henüz 2. dakikada Şili'de ölenlere armağan edilen bir gol .
Acısını paylaşmayı hatırladığımız an golü attığımız an.
Ne kötü !
1999 senesini unutanlara selam olsun .
Gözümüz diğerlerini arıyor siyah bandı görünce .
İnce düşünceler tarih olmuş .
Lucescu'nun üşüyen futbolcusuna montunu vermesi aklıma geldi .
Ekrem'in gol sonrası ''For Nicolas Nobre'' tişörtünü bekledim .
Yine yok .
Röportaj veya maç sonu açıklama var mı , sanmam .
Acısı paylaşılmayan yaralar büyür .
Paylaşıldıkça herşey küçülür .
Pankartla çıkılan konu ; vergi .
Duyarlı bir algı peki ?
Önümüzdeki maçlara bakalım hocam ...

Tello oynadı böyle oldu .
İstediği zaman nasıl şampiyon yaptığını hatırlıyoruz .
3 hareket , 2 gollük bereket .
Tello tello tello o tello turna !
Bobo biraz hareketli olsa ilk yarı da biterdi maç .
Bitmedi .
Ekrem'in birden patlayan performansı ile
Gaziantep maçındaki içler acısı halini hatırlıyorum .
İki resim arasındaki 7 bin farkı bulunuz !
Ferrari büyük adam .
Onun o büyülü sakinliği mest ediyor beni .
Sivok'u milli takıma yolladı .
Şimdi sıra Toraman'da .
Almanlar Berlin Duvarı gibi .
Mücadele dolu bir maçı kolaylaştıran etken oldular .

Rahat rahat seyredilen bir maç esnasında
İlk defa erken çıkmaya karar vermiştik .
Bir Beşiktaşlı maç bitmeden stadı , ekranı veya radyoyu
Terkedemez .
Zira rahat maç seyretmeyeli Metin Ali Feyyaz dönemine
Kadar uzanıyor .
2-0 skor ve Asmalımescit'te bizleri bekleyen bir güruh var .
Dakika 80 .
Hazırlanıyoruz . Çıkmak üzereyiz .
Orta sahadan bir top , Ferrari bir ıska .
Gol kralı alışkanlığını tekrarlıyor .
Ve tüm hazırlıklar iptal .
Beşiktaş işte illa saç beyazlatacak .
Doğumgünü kutlaması biraz daha bekleyecek .
Zira Beşiktaş bu , bekletir .
O on dakika bir şekilde geçti .
Tek pozisyonlarında gol bulan Kayseri yenildi .
Umut tazelemenmesi ve ligde tekrar varolma dışında
Yine aynı sorunlar , üçlü orta saha , ilginç değişikilikler .
Nihat mıdır 30 saniyelik zaman geçirme değişikiliği ?
Tello mudur 60 dakikayı haketmeyen ?
Beşiktaş işte , ne zaman ne yapacağı belli olmuyor .

Haftaya maç yok , sonra Çarşamba İBB maçı .
Ondan sonra da 2 hafta deplasman .
Mart sonuna kadar stadda Beşiktaş'ı seyredemeyeğiz .
Belki dün akşamki gibi kazanma hırsı devam eder de
Yeniden yazmak için sebep buluruz .
Şimdilik 3 rakibin (Kayseri , Trabzon ve Fenerbahçe)
Puan kaybetmesi dışında yüzümüzü güldüren birşey yok .
Bu lig daha çok şeylere gebe ...

26 Şubat 2010 Cuma

Büyük Geçmiş Olsun Nicolas ...


Babanın şu fotoğrafındaki gibi daima sevinç içinde ve neşe dolu bir ömür geçirmen dileğiyle . Bir ana önce iyileş ve kalk o yataktan , hadi . Kendi adıma acil şifalar dilerim . Geçmiş olsun ...

25 Şubat 2010 Perşembe

Çiftlik

''Hep bir çiftlikte yaşamak istediğimi biliyorum . Hayvanlar , köy hayatı vs. Bazen kendi kendime soruyorum , acaba diyorum ; Bu dünyada köy hayatını sevmeyen var mıdır ? Kim sevmez ya çiftliği , kim istemez ?''

İbrahim Üzülmez

22 Şubat 2010 Pazartesi

Metin Oktay'a Küfür Etmeyen İbnedir !


Pazar akşamı 9 sularında kapattım kontağı.
Ne sayılmayan golün tekrarını izledim televizyonlardan .
Ki kapalıda tam çizgideydim pozisyonda ; bana göre gol !
Ne de blogları okuma fırsatım oldu .
Keyif kaçar ya hani hevesi de yanına alıp .
Benimkisi aynen yengen !
Maç öncesi Sinem Kobal'ı cümle içinde kullanıp
Türkiye'nin gözbebeği bir futbolcuyu
Alaşağı etmeye çalışanları duydum .
Bir de rakip kulübün ölümsüz kurucusuna edien küfürü .
Ha neyin çocuğu olduğuna karar verilen
Bir avuç sarı kırmızılı da var tabi deplasman tribününde .
Tek dayanak , son barikat ve sığınılacak limandı kapalı .
Ama artık bu gönül ona kapalı !
Yeşil çimlerdeki başarısızlığa rağmen
Çok güzel hareketler bunlar dedirtecek övünç kaynağıydı .
Benim için Pazar akşamı içi boşaldı .
Evindeki masturbasyonu kutuya taşıyanların olduğu ,
Ağzından salyalar akıtarak akıl tutulmasıyla küfür edenleri ,
90 dakika stada hakim olamayanların sette olduğu
Ve ilk defa Açık Tribünün bile kaale bile almadığı
Bir ortamda yaşandı herşey .
Ben bir Galatasaraylı olsam Baba Hakkı'ya küfür ederdim .
Şeref Bey'e şerefsiz derdim .
Haketti çünkü bu güruh bunu !
Utanmadan sıkılmadan en iğrenç söylemdir bu .
Gerizekalıların bie anlayacağı birşey bu .
Ama kutu bu boru mu !
Sıra Metin Oktay'da beyler haydi ...
Boşaldı içi , kustu rahatladı .
Artık ne Beşiktaş'ın önemi var ne de tribünün .
Nasıl bakarım ben Galatasaraylı bir arkadaşımın suratına .
Ne derim nasıl özür dilerim nasıl rahatlatırım vicdanımı .
100 tane salak yüzünden ömür boyu sürecek bir utanç
Nasıl unutulur ?
Kendi adıma Pazar günü bir devrin kapandığına şahit oldum .
Efsane Maraton misali bitti artık efsane çArşı !
Başkanın temiz ellerine sağlık olsun .
Temizlemiş pürüpak olmuşuz , kutlu olsun ...

20 Şubat 2010 Cumartesi

Ne Denir Ki ?

Her Galatasaray maçı öncesi olduğu gibi , vücudun belli bir kısmı işlevini yerine getiremiyor . Sancı ; sıkıntı adı altında her derbi maçı öncesinde varolan durumdan kopya çekmiş sanki , yine görevde . Beşiktaş ile başlayan her cümlenin yükleme gelmeden can sıktığı şu sıralarda yapılacak tek şey ise beklemekten öteye ulaşamıyor . Umutla beklemek , galibiyet görmek . Değişecek mi bazı şeyler , hayır ! Başkan , teknik direktör ve futbolcu güruhu vazgeçecekler mi kahretmekten , hayır ! O zaman hayırlı olsun şimdiden yarın öğlenden başlayacak olan ve akşama kadar siyah beyaz akan kanda dolaşacak olan alkol , semt kokusu ve iyimser beklentiler . Ulan heves öyle bir kaçmışsın ki kelimelerimi de alıp götürmüşsün ...

17 Şubat 2010 Çarşamba

Hiddink ...


Bu topraklara da böylesi yakışırdı . Kariyerli , başarılı , tecrübeli , tüm milli takımların çağ atlatıcısı , karizmatik , lider vs. . Hayırlı uğurlu olsun . Mükemmel bir tercih ancak tek üzüntüm Yılmaz Vural . Adama tek bulduğu anda girişmese bari ...

16 Şubat 2010 Salı

Sığır Etiyle Dövülmüş Acı Soslu Beşiktaş Pilaki


Malzemeler
Yeni Stad Projesi
Fulya Projesi
İbra etmeyen Beşiktaşlı değildir
22.000 kişi
Bu camianın gerçek sahibi sizsiniz
Hatalarımdan ders aldım
Tribünleri temizleyeceğim
ve Metin Tekin

Hazırlanışı
• Önce ''Yeni stadı yapmak tek isteğim , seçilirsek bunun için elinden geleni yapacağım.'' diyerek ve kırtasiyeden bir stad maketi sipariş edilerek kısık ateşte kavrulur .

• Bununla tatmin olmayan kongre üyelerine Fulya Projesi sunulur . ''Aşçıoğlu bunlar , yemekten iyi anlarlar'' diyerek kelime oyunlarına başvurulurak kafalar iyice bir karışıtırılır .

• Buna rağmen henüz karasız olanlar için ise ''Bu kulübün gerçek sahibi sizlersiniz'' diyerek üyeler pembeleşinceye kadar pohpohlanır .

• ''İbra etmeyenin Beşiktaşlı olamayacağı'' belirtilerek ve bir ölçek duruştan bahsederek zihniyetler haşlanır .

• ''Hatalarımdan ders aldım'' söylemi üzerine bastırılarak püre haline getirilir , rakibin siyasi geçmişi de buna tuz biber olur .

• Son haftaya girerken damaktaki tadı hala hatırlanan ve hafızalarda en leziz ürün olarak unutulmayan Metin Tekin adı zikredilerek olası yemeği reddetmelere , mide kramplarına , gıda zehirlenmelerine ve bilimum yemekten iğrenmelere set çekilmek istenir . Haa başarılı da olunur .

• Nihayet beklenen yemek kongre üyelerine sunulur . Üyeler yemeği büyük bir iştahla yer fakat acısını taraftar çeker . 15. dakikada ve her zaman her platformda istifa istenmez istifra edilir ! Karın ağrısı kavramı Yıldırım Demirören denilen aşçının elinden yeniden anlam bulur . Uğur Dündar bu süreci ve yemeğin hazırlanışını kameraya çekse bir muz kabuğu içinde gelen hamam böceği bile bir kese de bana atsaydınız diyebilir . Artık olan olmuştur . Yiyene , yedirene ve yedirtene afiyet olsundur . Ha Metin Tekin'i mi merak ettiniz ? Kullanıl(may)an her ürün gibi buzdolabındaki fiyakalı yerinde sırasını beklemektedir . Ve kendi dahil hiç kimse onun bu gönüldeki yerini asla değiştiremeyecektir ...

15 Şubat 2010 Pazartesi

Bat Aşağa , Bir Umut Ki Dayı Ölmesin ...

Bugün Pazartesi ; İstanbul için Ezel vakti . Hafta içine denk gelince Ziraat Kupası mücadelesi Bursa- Trabzon alamadı gönlümün reytingini . İlk yarı bol ıslık ve az özet gören gözler bir ara Tefo'nun gol kaçırdığına şahit oldu ki yandı devreler . Reklam arası Egemen'lik kayıtsız şartsız annesine küfür etmek ise Ben Ezel'den beridir hür yaşadım hür yaşadım . Dayı ölmedi 90 dakika bitmeden , içimizde zaten bir Umut vardı . Ali göt olmaktan Süveyş'e döndüğü anda Ertuğrul Sağlam açtı avucundakini yaladı . Ömer ile karışık Kenan Abimiz ne bok yiyeceğini anlamadan Ivankov ne yediğini çoktan anlamıştı . Volkan Şen ve Sercan Yıldırım neden maçtalar , yoksa kaçırdıkları için diziyi videoya mı aldılar ? 1-1'lerini yediler kavramının asıl final sahnesi elindeki bıçağı hayat arkadaşının boynunda gören Ramiz Dayı'nın adamının Mısır piramitlerinden silah yapması . Colman'ı oyundan alan Şenol Hoca kadar da mı hatasız kul olmaz bir senaryodur bu ya ? 12 saat önce akşam olsun da Ezel gelsin diyordum , akşam oldu Ezel 12 saat önceye döndü ! Eeee Bade ne güzeldi geçen hafta açık açık püfür püfür , bu akşam bizim kapalı tribün gibi formsuz , kapalı ve bol küfür ! Battalla'yı oynatmayan hoca Ezel'de oynasa figüran mı olur yoksa temiz suratlı kontenjanından ilk o mu ölür ? Lost adlı tutkudan sonra bir dizi bu kadar mı güzel olur , biraz önce içimden Dayı ölmesin diyordum ne olur . Bitti 1-1 maç , dizi , heyecan . Kazanan her zamanki gibi Ramiz Dayı , kaybeden 2 puan adı altında iki Anadolu takımı . Köprüyü geçene kadar değil daima Dayı , Ezel Süper Lig hiç bitmesin lan ayı ...

14 Şubat 2010 Pazar

Mutluluk ...


Friedrich Nietzsche hastalığının son evresine girmiş günlerdir konuşmamış, yememiş, içmemiş ve konuşmamış son saatlerini yaşıyordur artık. Her zaman ona bakan kızkardeşi Elisabeth yine abisinin başucundadır, abisinin artık son saatlerini geçirdiğini biliyordur ve dayanamaz sessizce ağlamaya başlar. Bunu farkeden ve günlerdir konuşmayan Friedrich Nietzsche hafifçe doğrulup kızkardeşine doğru dönerek şöyle seslenir ;

- Niçin ağlıyorsun Elisabeth, mutlu değil miyiz?

GaziAntep - ÖlmüşBeşiktaş

Gaziantep'e bakıyorum sanki sahada 5 kişi fazla oynuyorlar . Ekrem , Toraman , Üzülmez , Tabata ve İsmail'i görünce anlıyorum aradaki farkı . Ne vermişler bugüne kadar bilmiyorum ama ne verilip alındıkları ortada . Gaziantep ihya ! Ne kadro yapısını eleştrimek lazım ne de oynanan oyunu . Beşiktaş'ın dün itibariyle içi boşalmıştır . Ne yüreğini sahaya koyan kalmıştır ne de mağlubiyete isyan eden . Yönetimden başlayan çözülme taraftara sirayet etmiş ve en son futbol ve oyun anlamında sahaya denk gelmiştir ki koskoca camia çaresizlik ile anılır olmuştur . Daha bu takıma Ferrari de gelecektir ki kâr etmez , Galatasaray'ı 4-0 yensen farketmez . Gerçi Beşiktaş bu , haftaya yine bize güzel cümleler bahşedebilir de . Ancak dün akşam tükenişin resmine Nobre'ni son vuruşlarında , Toraman'ın ıskalarında , Sivok'un tekmesinde , Üzülmez'in gol demesinde , Bobo'nun ruhsuzluğunda , Tabata'nın ortada çırpınışlarında , Yusuf'un halı saha anlayışında , Ekrem'in yokluğunda şahit oldum . Sevgililer Gününde gönül kırıklığının yine adı Beşiktaşk , tarih 14 Şubat ! Eyvallah ...

Şampiyonluk Öyküsü

t2 tarafından 31 Mayıs 2009 , Pazar günü yazılmıştır ...

Bu şampiyonluk illa ki birilerine hediye edilecekse ...

Öncelikle ;
Sezon başı meşhur olan o agresif terliğe ...
İstiklal Marşı'nda bile hiç durmadan bizlere küfür eden Antalya seyircisine ...
İlk İnönü maçında Alen 'i setten indirmeye çalışan beylere ...
Ertuğrul Sağlam 'ın bir türlü denge kuramadığı oyun sistemine ...
Beşinci hafta Zülumpiyat 'taki maçı tam iftar saatine koyan zihniyete ...
Aynı maçta Nobre 'nin gollerini saymayan Bilent Yıldırım isimli hakeme ...
Metalist 'e köy takımı diyenlere ...
6 Ekim günü önce Ertuğrul Sağlam 'a sonra sigaraya veda sahnesine ...
İlk Mustafa Denizli maçındaki gazla gelen 3 gollük Gençlerbirliği 'ne ...
Sivasspor maçında sahaya atılan ayakkabının sahibine ...
İnönü 'de ilk puan kaybına ve İstanbul 'daki Sivas uğursuzluğuna ...
Ligdeki ilk mağlubiyete , sıkıcı seyir zevkine ve Turgay Bahadır 'a ...
Kocaeli maçındaki müthiş geri dönüşe ...
Delgado 'nun tam önümde sanki beni duyarmışcasına topu çekip uzak köşeye bırakışına ...
Bursa 'ya yine taraftar alınmayışına ... Ben böyle anlayışa ...
Eskişehir taraftarının çıkardığı bayrağa ...
Tello 'nun kornerden attığı golü vermeyen hakeme ...
Pozisyon penaltı Allah belanı versin tezahüratına ...
Maçtan önce açıklanan kadroyla tv başında bizi bitiren Rıdvan Dilmen 'e ...
Cisse 'yi atan Bünyamin 'e , Guiza 'nın balına ...
Nalet 2-1 skoruna ...
Sanki aleyhlerine haksız penaltı çalınmış gibi ilk yarı sonunda hakemin üzerine çullanan Ankaraspor teknik heyetine ...
Kendi kalesine golü atıp sonra kırmızı kartla atılan Sivok kardeşimize ...
Omuz omuza mücadelede Servet 'i kollayan , 2 ay önce verilmeyen golü Beşiktaş ağlarında görünce vererek santra noktasına koşan , Delgado 'nun haklı ikazını kırmızı kartla cezalandıran hatta utanmasa bir de gol atacak olan Cüney Çakır beyefendiye .
Roman Kratochvil 'e ...
Tello 'nun Antalya kalesine attığı füzesine ...
Antalya Antalya yeter artık Antalya serzenişine ...
Şampiyon olamazsak Beşitaşım bu seneye (Mazallah) ...
26.Hafta muhabbetine ...
Gecekondu 'ya Cemal Aydın diye seslenmeye ...
Askere giden tribün yoldaşıma sevgilerle ...
Irkçı olmak Cimbom 'u tutmaktan beter pankartına ...
Konyaspor 'un tatsız sahasındaki tuzsuz maça ...
Veysel 'in taç çizgisi kenarındaki iki-üç deparına ...
Tello 'ya logar kapağı atan hayvana ...
Son yıllardaki en iyi futbola rağmen sonuç alamamaya ...
Ernst diye bir adam geliyor bunun farkında olanlara ...
İkili averaj nedir bilmeyen Sadri Şener ve Ersun Yanal 'a ...
Tabatasız Antep 'i ilk yarıdaki tarifeyi uygulamaya ...
9 resmi maçta 7 galibiyet 2 beraberliğe ve sadece 3 gol yiyen savunma elemanlarına ...
Ayağa kalkın erkek gibi oynayın ve yat yat yat yat tezahüratına ...
Abdullah Avcı beyefendiye ...
Sorumluluk alan tek adam , 1 gol 1 asistle maçın yıldızı Rodrigo Tello 'ya ...
Hacettepe 'den iki gol yeme rehavetine ...
İlk defa 3 maç üstüste galibiyete ...
Abdullah Gül 'ün İnönü 'ye teşrif etmesine ...
İzin versene , izin versene , bizim stada izin versene tezahüratına ...
Şiir gibi futboluyla Ernst 'in zirve yapmasını izlemeye ...
87. dakikada sağ bekimizin tüm sahayı koşarak gol atmasına ...
Sivas deplasmanındaki Tello 'nun estetik golüne ...
Yusuf 'un yavaş yavaş kendini hissetirmesine ...
Delgado 'nun sakatlanmasının şerefine ...
İki kupa maçı arası 50 küsür gün koyan zihniyete ...
Meşale organizasyonunda polisin yaptığı şerefsizliklere ...
Serdar Özkan 'ın bel kıran güzel çalımına ...
Zapo 'nun milimetrik penaltısına ...
Bobo attı şampiyonluk geldi inancının ilk defa hissedilmesine ...
Önce Ertuğrul 'u sonra Denizli 'yi tribüne çağırmaya ...
Çifte standardın karşılığı Deniz Çoban ile tanışma maçına ...
Kartı elinde Beşiktaşlı futbolculara koşan hakem profilini ezberlemeye ...
Direklere ...
10 kişinin ikinci yarı varoluş mücadelesine ...
Eskişehir yollarına , şehrin sakinliğine , hiç bitmeyen tribün kavgasına ...
Sevdan bir ateş şarkısına ve Yusuf Şimşek varyetesine ...
2009 yılına ...
Gaziantepsporlu Beto 'nun kafasına ...
Semtteki 2 saatlik şampiyonluk sevincine ...
Hayal kırıklığının tam anlamı olan 1-2 skoruna ...
Koladaki asidin kaçmasına ...
11 günlük zorlu serüvene ...
Gökhan Kaba 'ya ...
Rodrigo Tello ve arkadaşlarına ...
Aykut Kocaman 'ın çok üzülmesine ! ...
26 senenin 1 artmasına ...
Bünyamin 'in alışılageldik rengini belli etmesine ...
Boboooooo Boboooooo 'ya ...
Şampiyonluk bizim kupa bizime ...
Ankara 'nın deplasman sayılmamasına ...
Ernst 'i çağırınca bütün takımın gelmesine ...
Mehmet Topal 'a ...
Sabri isimli insanlıktan nasibini almamış yaratığa ...
Mustafa Kamil EDİToğluna ...
Maç sonu dalgaya ...
Şans diyenlere , taraflı medyaya ...
Anten takması gereken çekemeyenlere ...
İstediklerini başaramayan hakem camiasına ...
Tezgah açanlara ...
Adım adım şampiyonluğa ...
6 senelik özleme ...
Heykele , bayraklara , içilen içkilere , semte ...
Her golden sonra yanan meşalelere ...
Hiç birini ayırmadan tüm futbolculara ...
Musalla taşlarına , çok çile çektiklere , gel bu sene son verelim dertlere ...
Ve ...
Dünyanın en güzel taraftarına ... Tüm Beşiktaşlılara ...

Bu Kulp Seni Unutur Mu ...

t2 tarafından 15 Mayıs 2009 , Cuma günü yazılmıştır ...


Bir yanda ...
60 milyon lira kulübün şahsi borcu
50 futbolcu , 10 teknik direktör git-gel durumu
55 saniyelik basın toplantısı
Paf takımı komedisi
8-0 Liverpool hezimeti
Derbi maçlarında inanılmaz mahkumiyeti
Avrupa 'da sıfır başarı
Şampiyon olamama beceriksziliği
Hıncal Uluç cevap metni
Papermoon yemekleri
Hastane odasına kupa taşıma rezaleti
Şu şampiyon olsun kupayı biz alalım mantığı
Arkandayız mesajı ve ardından kovma anlayışı
İnönü Stadı yıkılacak yenisi yapılacak komedisi
Aşçıoğlu firmasını Fulya 'dan ihya etme mücadelesi
Bolton 'a kalkan otobüsler
Sinan Engin ve mafyamatik işler
Masaya vurulan yapay yumruklar
Bursa ile girilen gereksiz polemikler
Şampiyonluk yolunda polisi savunma
Çok konuşan yöneticileri susturamama
İbra edilip edilmeme bilmecesi
Fahri Tatan 'ın uygunsuz gönderilişi
Hakemler ve federasyon karşısında lobi eksikliği
Hiç ağzından düşürülmeyen duruş kelimesi
Uğur denemeleriyle totemci ağlak maç seyrediş
35 yaş ortalama ile özkaynak düzenindeki tükeniş
ve herşeyden önemlisi Hakkı ve Şerefi ile
mücadele eden bir camianın yıpranan temeli , gururu ve herşeyi ...

Diğer yanda ise o törende orada olmaması gerekirken , kupayı kendi kazanmışcasına sahiplenen ve kupanın kulbuna uzanan bir el ...

Annem Fenerlidir Benim ...

t2 tarafından 12 Mayıs 2009 , Salı günü yazılmıştır ...

Akraba sayısı az olan şanslı insanlardanım . Küçükken bayram ziyaretlerini yarım güne sığdırıp kalan zamanımı kız kaçıran ve torpil ile doldururdum . Sülalenin en büyüğü bizimkiler olduğundan çok fazla el öpmek için dolaşmışlığım da olmadı . Babamın ve annemin ebeveylerini göremediğim gibi amca lafını bakkala , manava bahşetmek zorunda kalmıştım . Annemin ablasına yokluktan anneanne derdim . Sitenin açılışında gördüğünüz ve sırtındaki polis yarası ile tanıştırdığım kuzenim gerçek kuzenim değil zaten . Kuzenimin çocuğu gibi birşey ! Aman çok uzadı . Asıl mesele soyadımın çevresinde toplanan bu güruhun Beşiktaş 'a gönül vermesidir . Sülalemin hepsi Beşiktaşlı derler ya , hah işte ben de onlardanım . Teyzeler , dayılar , enişteler Küçükyalı 'da oturmaktalar . Her büyük maçta mahalleyi inleten bir eniştem vardır . Klakson , zurna , korna , müzikle . 80 'li yıllarda çArşının kuruluşu sırasında tribün emekçisi olmuş , deplasman , kapalı farketmemiş kazan , Alen vazgeçmemiş , geceden beni de stada sürükleyip Beşiktaş 'ın ne demek olduğunu açıklamıştır . Benim üzerimde emeği çoktur . Teyzemden izin alıp , çocukları yatırıp ertesi günkü maça giden bir adamdır eniştem . Şimdi yeni açıkta ama semtte abiler her gördüğünde hürmet ederler . En ilginç özelliği ise alışkanlık işte , hala maça 3 saat önceden gider ! Oğlu ile 2000 senesinden beri tribündeki yerimizi alırız yanyana kombine yoluyla . Hani sahte kuzenim olan ! Dayım evlendikten sonra Beşktaş sevdasını evden sürdürmeye karar vermiş ama futbolcusunu , rengini , adını zikrettiğimizde bile gözleri parlayan bir ağabeyimizdir . Deplasman maceraları ve kavga mevzuları hala hafızamdadır . Sülaledeki ender gerçek akrabalarımdan olan öz dayım ise Almanya 'da ikamet edip ara sıra Gazhane tarafından yeni açığa nasıl bir gün önceden girdiğini anlatır geldiğinde buralara . Hatta geçen hafta koyalım artık be diye mail attı koskoca adam . İhtilal zamanında ülkeyi terketmek zorunda kaldığını ve Uğur Mumcu ile Bülent Ecevit 'in en yakın arkadaşı olduğunu duymuştum annemden . Sonra izin verildi de onu Nevizade 'de rakı keyfi yaşattım ülkesinde . Neyse ; gelelim bizim aileye . Babadan rengimizi belli ettik . Ağbeyim de aldı payını . Ama o da ne ? Aile içinde ihanet peşinde olanlar var . Kim mi , elbette kadınlar . Ablam Fenerbahçeli idi Metin Tekin parlayana kadar . Sonra bir baktık şampiyonluk kutlamalarında en önde bayraklarla ablam . O da bizim safha geçince tek kişi kaldı . Annem ...

Annem Fenerlidir benim . Bir anne ne kadar Fenerli olabilirse o kadar Fenerlidir annem . Maç seyretmişliği yoktur , takip mesafesi sınırlıdır . Maç sırasında ulusal kanal skoru sağ üstten vermese onu da bilmez . İlk 11 desem bakar kalır , anlamaz . Ama Fenerlidir işte . Metin Oktay 'ı seyretmek için ailenin büyüklerinden biri ile tribünde yerini de almıştır , Lefter , Can Bartu zamanını da yaşamıştır . Tüm yaşamı boyunca 4 Beşiktaşlı ile geçirmiş biri olarak asla yalnız değildir ya da ben onu o şekilde düşünmemişimdir . o öylesine Fenerlidir , o annedir . Ne kadar Fenerli olabilirki . Beşiktaş maçına yolcu eder beni . Dua et derim her veda sahnesinde , sevgiliye gidişte . Esirgemez , gücenmez , eder bilirim . Beşiktaş 'ın her rakibi ayrıca onun da rakibidir . O beni , ben Beşiktaş 'ı . Sevgi zincirleme devam eder . Üzgün gelirim eve maç sonu ya da bir sonraki gün görür beni mağlubiyetle kapanan bir akşamdan sonra . Teselli eder kendince . Kötü mü oynadılar oğlum diye sorar elinden geldiğince . Seyretmiştir maç sonrasını eğer yenilmişsek . Suçlu ararız beraber . Ben isyan ederim , o beni düşünür . Annem Fenerlidir benim hem de yıllardır bu kadar çok Beşiktaşlı 'nın yanında kalabilmişken . Fenerbahçe maçlarında işler biraz değişir . Önce yukarıda anlattığım eniştemin karısı annemi taciz telefonlarına başlar . Dua et bize babında . Annem o telefonlarla anlamıştır yıllardır haftasonu derbi olduğunu . Hadi lan ordan der teyzeme buradan söyleyemeyeceğim tabirlerle . Taciz bitmez . Müziğin sesini açarım sonuna kadar tüm ev duyar . Beşiktaş marşları ve tezahüratları elbette . Küfürlü olanları kapsama alanı içindeyse biraz kısılır , kabul edilebilir kısmı ise bastırılarak bağırılır . Mırıldanır ve görüşürüz der geçer gider . Büyük gün gelir , oğul evden çıkmak üzereyken annesi sorar yıllardır hep aynı şekilde :

- Ne olur oğlum maç ?
- Bilezik gibi geçireceğiz be anne ...
- Hahahaha ...
- Kusura bakma be anne ama öyle , dua et sen bize ...
- Beddua ettirme hadi git , aman kendine dikkat et .

Bu diyalog ben kendimi bildiğimden beri böyledir . Bilezik lafı artık küfür değildir bu ailede , ana-oğul arasında keyifli bir atışmadır sadece . Yenilip geldiğimde dalga geçmek yerine teselli etmeyi seçer . Daha bilezik lafının karşılığını görmemişimdir . Ancak ben değişmem hep aynısını söylerim karşıdan kontra gelmez nasıl olsa. Annem Fenerlidir benim işte . Bir anne ne kadar Fenerli olabilirse . Yarın akşam yine dejavu yaşayacağız biz . Sabah evden çıkarken annne dua et diyeceğim , o an anlayacak akşama maç olduğunu ya da şimdiden teyzem bir yoklama çekmiştir . Ulusal kanal verse de seyretmeyecektir biliyorum , dayanamaz . Ama maç başlamadan bilezik gibi diyeceğim anne geçireceğiz . Gülecek , bir anne nasıl küfür ederse o kadar edecek oğluna . Maç sona erecek yeneceğiz ya da son altısında olduğu gibi hüzün . Suratım beş karışsa annem teselli edecek , eve neşe içinde gelirsem hadi lan ordan diyecek . Sülalede ve bu gönülde tektir . Annem Fenerlidir benim . Bir anne ne kadar Fenerli olabilirse ... Ve sırf bu yüzden Fenerbahçe 'yi bile seviyorum ben ...

Sonrası ;

Annem Fenerlidir Benim yazısı için beklemediğim kadar telefon aldım . Tebrik edenler , gözlerinin dolduğunu söyleyenler , eline sağlık diyenler oldu . Sağolsunlar . Merak edenler için söyleyeyeim . Dün öğlen aradım annemi , dedim dua et bize . Anladı maç olduğunu , edeceğim oğlum ama kendimize dedi . Bilezik gibi dedim , biliyorsun . Hadi öptüm , hadi hadi deyip geçiştirdi beni . Maç sonrası hiç görmedim . Sadece bu sabah eve geldim , üstümü değiştirdim , çıkmak üzereyken bembeyaz üzerine siyah renkli Beşiktaş atkımı sabahleyin kalkıp ilk bakacağa yere astım ve sessizce evden çıktım ...

2+2=4 - 1 yanım Beşiktaş ..

12 Mayıs 2009 , Salı günü yazılmıştır ...

Bobo : 13 forma numarası
1+9+0+3 = 13. Şampiyonluk
Şu an 31. Hafta ve lider olduk ...
Kupanın sahibinin belli olacağı gün 13 Mayıs
Şampiyonun belli olacağı gün 31 Mayıs
31 + 31 = 62
13 + 13 = 26
Fenerbahçe 26 senedir kupa alamıyor
Mustafa Denizli : 26. Hafta görüşelim ...
Averaj : 26
Puan : 62
62 : Tavşan (Mustafa Denizli 'nin Şapkası)

1-4 ... Titriyorum Abi Şu An !

t2 tarafından 10 Mayıs 2009 , Pazar günü yazılmıştır ...

Maç(lar)ı seyretmek üzere evden çıktığımdaki ruh halim ; kalbini elinde taşıyan adamın reklamına benziyor . Ki bu benzetme bile bence yetersiz olur . Zira benimkisi daha çok o kalbin pır pır halini almış şekli diye tarif edilebilir . Çarpıntının abartılmış hali ve ilk düdük ile birlikte yoğun bakıma çeyrek var . 6 maç birden naklen ve serde fantezi futbol da sözkonusu olunca Ankaraspor maçı 90 dakika göz önünde durmadı . Hatta son yarım saat şampiyonluğa kitlenip 4 Eylül Stadı 'na totem oklarını yolluyordum . Maçı seyrettiğim arkadaşımızın adaşı GÖKHAN 'ın 17 dakika dolmadan , bize göre narin Sivaslılar 'a göre KABA hareketleri ile birlikte ''Ulan ne oluyoruz'' halleri belirmeye başladı . Ne yani biz hangi takıma gönül verdik , bu kadar kolay mı olacaktı derken , Holosko kötü saçlıdan aldığı pası değerlendirip bizleri şaşkınlığa uğratmaya devam ediyordu . Gözler 0-1 ile dönerken , kulaklar 0-2 ile bayram etti ve ilk yarılar bu şekilde sona erdi . Diğer maçlar fantezi futbol kontenjanından takip mesafesindeydi . Evdeki uyuyan çocuğun varlığından dolayı kısık sesli seviçlere bile isyan etmedim . Ancak Bobo 'nun kaçıırdığı golde kucağımda olan bebeği televizyona atacağımı düşünerek pozisyon biter bitmez annesi aldı götürdü .

Devre arasında söylenen pizza ve ne yaptığını bilememe ile birlikte ikinci yarı tıka basa mide şeklinde son 45 dakika başladı . Kısaca kalp krizine davetiye ! Ambulansla hastaneye kaldırılan bir Beşiktaşlı haberi gerçek olmak üzereydi İbrahim Üzülmez asisti yaptığında . Yiğit Özgür 'ün karikatürlerinde Julide isimli kız arkadaşına Jübile diyen futbol sevgisi yüksek adama benzetiyorum o an kendimi . Allahaşkına Jübile hem de . 20 gün önceki bir yazısında şöyle demişti Beautiful Freak : ''Acaba bu sene de mi şampiyon olamayacağız? Kimbilir, belki de.. Ancak olamayacaksak, bu sorunun akıllarda yerli yersiz belirmesinin de bunda önemli bir payı olacaktır kuşkusuz. Halbuki hemen geçen sene oynanan, Beşiktaş'ın 1-0 üstünlüğü ile sonlanan Galatasaray maçına gidelim. Maçtan sonra, Galatasaray'ın belki de en zayıf halkası olan Sabri Sarıoğlu ne demiş? "Bu maçın sonucu çok da önemli değil, sonuçta biz şampiyon olacağız." Bunu diyen kurt bir teknik direktör, ortalığı bulandırmaya çalışan bir yönetici değil, sadece bir futbolcu ve kendilerine ne kadar güvendiklerini mağlup oldukları maçtan sonra dahi gösterebiliyor. Aynı şekilde taraftarları da şu içine düştükleri keşmekeşe rağmen, hala umutlular. Adını da koymuşlar, Galatasaray'ın adının olduğu heryerde umut vardır, diyerek çıkmışlar işin içinden. Tabii bu sadece bir söz değil, yaşanan tecrübelerin de bunda payı var ancak ne demiştik, biz bahçemize bakalım .'' Yanımdaki arkadaşıma döndüm bunu hatırlattım . Arabesk , melankoli , acı çekmek , hüzün , yakarış , üzülmek , saç beyazlatmak ile Beşiktaş 'ı bağdaştıran bir sürü cümle sarfettim . Beni anladığını söyledi gülerek . Gerçekten acaba sorusu yapıştı kafama çıkmıyor . Çarpıntı nüksetti , kalp sıkıştırmaya tekrar başladı , yine mi sorusu acaba 'nın yanındaki yerini aldı derken ; bu takımda gol sevincinin en çok yakıştığı ikinci adam katkısını yaptı ve umutlar yine yeşermeye karar verdi . Dakika 71 . Geçer miydi 19 dakika uzatmalar hiç olmasa . Dönüyorum arkadaşa ruhsuzluktan hallice . Sen de mi böyleydin geçen seneki (Senecky) şampiyonluğunuzda diyorum sürekli . Aynı anda aynı şeyleri hisset benimle pis Galatasaraylı cümlesini de içimden ekliyorum .

Tello giriyor bu arada gol öncesi . Ardarda kornerler ve gooooooooooooooool ... İtiraf etmek gerekirse bunların hepsini tekrarlardan izledim . Takipteyim İbb takımının destanını . Ekranın sağ alt kısmından gol sevincini gördükçe 78 kanalına ve şampiyonluğa dönüyoruz . Peruzzi , Prag , Star Tv geliyor aklıma birden o sağ alt tarafı görünce . Hüzne ara veriyorum zira Hasagic oyuna giriyor 3. kalecinin yerine . Hasagic 1. kaleciydi onun da kasığı çekiyor . Döndü diyorum kader paf takımı kalecisi girecek şimdi , maçı 3-2 'ye döndürecekler . Beşiktaş ile acaba kelimelerini yanyana getirmemeye çalışıyorum lakin beceremiyorum . Son dakikalar artık . Hadi oğlum , yürüyün be , dayanın demeye kalmıyor Tello bir asist ve bir gol ile bizim maçı bitiriyor . Yüreğimle seyrediyorum artık Sivas maçını . Elimde yüreğim çıkarttım göğüs kafesimde durmuyordu zaten . Altıpasta boş kaleye gol atamayan Tum 'a sesleniyorum , oğlum olursa adını Tum koyacağım diyerekten . Hakem 6 dakika uzatmış göz artık maçta değil düdükte . Ömer Üründül gibi havaya zıplıyorum Bittii beaaaaaa diye bağırırarak . 2 puan öndeyiz artık . Kutlama mesajları , coşkuyu paylaşma telefonlarının ardı arkası kesilmiyor . Forzadan iki kişi ile anında Msn 'den konuşuyorum , aynı duyguları İstanbul - Samsun - İzmir ekseninde paylaşıyoruz . Cevapsızı görüyorum ekranda , mesajla dönüyorum arkadaşa . Abi titriyorum şu an diyorum , hepimiz titriyoruz cevabı geliyor .

Geçen hafta semt içinden geçmeyen takım otobüsü geçiyor içimden kornalarla şampiyon nidalarıyla . Herkesle konuşmak istiyorum , anlatmak istiyorum ve ''Şampiyon olacağız Beşiktaşım bu seneeeeee , koyacağız ... ' tezahüratını mırıldanıyorum . Keyif kelimesinin tam karşılığıyım şu an . Geçen haftaki yıkımı unutmuş tüm hayatım sanki böyle geçecekmiş gibi davranıyorum . İçki yok ama bir nargile iyi gelir diyorum . Telefonlar , telefonlar , telefonlar ... Erzurum şimdiki durağım . Türkiye 'yi şehir şehir konuşuyorum , milim milim tadına çıkarıyorum içimdekileri . Fantezi futbol puan hesaplamaları ve diğer maçlarda istatistik yapan oyuncular üstüne konuşmak bile gözlerimin içinin gülmesini gizleyemiyor . Yalnız kalıyorum . Gün bitmek üzere , diğer güne geçme zamanları . Taksim 'de yürüyorum çiçekçilerin önünden geçiyorum . Mis gibi havayı içime çekiyorum . Meydanda sevdamın renklerini üzerine giyen insanları nemlenen gözlerle takip edip şu andaki keyfimden bihaber olan büfe önü aç insanları gözlemliyorum . Eve ayaklarım yere değmeden varıyorum . Başımı yastığa koymam ile uyumam arasında geçen her bir zaman dilimi Beşiktaş 'ı Beşiktaş geçiyor veya Beşiktaş 'a Beşiktaş var . Huzurlu ve gülümseyerek uyuyorum ve biliyorumki bugün ne mutlu Beşiktaşlıyım diyene !

Batuhan - Youla

t2 tarafından 7 Mayıs 2009 , Perşembe günü yazılmıştır ...


1- Batuhan yaptığı hareketler ve takındığı tavırlar ile henüz bir çocuktur , Youla ise evli ve bir çocuk sahibidir .

2- Batuhan boyu nedeniyle basketbola daha yatkındır , Youla 'nın ise hangi sporu yaptığı henüz anlaşılamamıştır .

3- Batuhan Karadeniz soyadından dolayı Gökdeniz ile akraba sanılırken Souleymanu Youla 'nın Selçuk Yula ile hiç bir alakası yoktur .

4- İkisi de Beşiktaş 'ta oynamış olup Batuhan geri alınmak üzere kiralık gönderilmiştir , Youla ise hiç dönmemek üzere yollanmıştır .

5- Batuhan gençtir , 10 sene önce istop oynaması muhtemeldir . Youla karttır , 10 senedir topu istop ettiği görülmemiştir .

6- Batuhan geçen sene Fenerbahçe maçında boş kaleye gol kaçırırken , Youla Türkiye 'den ayrılırken baldızını yurtdışına kaçırmıştır .

7- Youla için wikipedia sitesinde ''Sansasyonel oyun tarzıyla potansiyel kitlelere fantastiksel mutluluklar yaşatan fonksiyonel bir futbolcudur'' yazarken , Batuhan için bu tür yalanlara ihtiyaç duyulmamıştır .

7 Fark : Denizliler
7 Fark : Lincolns


Vedat Özdemiroğlu ağabeyime saygılarla ...

Başka Sevdalarda Gülmedi Yüzümüz Kutlu Olsun Beşiktaş'ım Sevgililer Günümüz ...


Yılda bir gün sevgilisini hatırlayanlara inat seninle her günüm 14 Şubat Beşiktaşk ...

BENDE HERKES KADAR AŞIK OLDUM . HEPSİ GÜZEL BAŞLADI AMA BAZILARINDA BEN TERKETTİM , BAZEN DE TERKEDİLDİM . ÇOK AĞLADIĞIM ZAMANLAR DA OLDU , SEVDİĞİM İLK KADIN MESELA ... AŞIK OLMANIN HÜZÜNLÜ BİRŞEY OLABİLECEĞİNİ İŞTE O ZAMAN ÖĞRENDİM , KARŞILIK BEKLEMEDEN SEVMEYİ DE . GERİYE DÖNÜP BAKINCA ANLADIĞIM ŞEY ŞU ... SEVMEK SEVİLMEKTEN DAHA GÜZEL BİR ŞEY . BEN AŞK DİYİNCE ; BEŞİKTAŞK DİYENLERDENİM ...

13 Şubat 2010 Cumartesi

Bir Deplasman Öyküsü # 0-2

t2 tarafından 28 Nisan 2009 , Salı günü yazılmıştır ...

Bir Pazar gününe saat kurarak uyanmak kadar kötüdür 330 kilometre sürecek bir yolculuğa çıkmak . Ve bir gün önce rakibinizin önemli bir takımı çok rahat yenmesi ile sizin maçınızı yatarak izlemesi . Ayrıca takımına sahip çıkmış bir kent , asırlardır mağlup olmadığımız ve her kırılma noktasında bize kaybetmeye alışık bir şehire gitmek . İntikam kelimesinin anlamı olmalıysa Eskişehir bizden isteyecekti haliyle . Ne yapalım ; seven portatif masa gibidir , katlanır . Çıktık yola 3 kız 2 erkek evden hazırlanmış kekler ve Cihangir Komşu Fırın 'dan simitler ile . İlk çay durağında yumulacaktık kahvaltı niyetine ki öyle oldu . Boynumuzda atkımız , ağzımızda bestelerimiz ve içimizde meraklı bir heyecan . Bekle bizi Eskişehir geliyoruz minvalinde yolda yarı uyuklamalar . Taraftar otobüslerini yolda kornalar ile sollamak . Kötü ve bozuk zeminde 4 saatlik bir seyahat . Güneşli bir kentin henüz uyanmamış insanları ile merhabalaşmak .

Biletlerimizi kulüpten alan ve hayatımda gördüğüm en kötü stadlardan birinde locası olan arkadaşımız ile Espark 'ta yemek ve kahve birlikteliği yaşadık . Maç öncesi durumları ve Eskişehir 'in eksikliklerini , hakem hataları sonucu başlarına gelenleri , seyircisini , şehrin takıma etkisinden dem vurduk . Selçuk Dereli yüzünden çekilen sıkıntıları anlattıktan sonra maç öncesi alkışlamaları garip gelmedi , Selçuk Dereli senin anan nereli deyince bizleri protesto etmeleri kadar ! Şehirde gördüğüm formalı gençlerin benim hangi takımlı olduğumu anlayacaklarını sanarak tedirgin dolaşmalar sırasında çakma Venedik Porsuk Çayı 'nı gezdik . Seksen beş bin üniversite öğrencisi var dedi arkadaş , ben hiç yaşlı görmedim diyorum gerisini siz düşünün . Maç sırasında anonsları yapan kişi ile telefonda görüştükten sonra tahmini üçe doğru stada girebileceğimizi , otobüslerin şehir dışında emniyet tarafından tutulduğunu ve merkezde bir - iki Beşiktaşlı 'nın atkı ile dolaştığından dolayı sıkıntı olduğunu duyduk .

Gitgide heyecan sarıyor bedeni . Eskişehir bayraklı arabamız ile Beşiktaş taraftarı için kapatılmış sokağın başında inip yürüyerek içeri giriyoruz . O kadar oluyorki deplasmanda mıyız diye de şaşırıyoruz . Arkadaşa hem biletler için hem de bizi şehirde ağırlayıp misafir ettiği için locasına öperek uğurlayıp portatif tribünde yerimizi alıyoruz . Portatif diyorum zira koltukların altı yok . Her üçlüde Heysel Faciasına ramak kalıyor . Burası biz varken çökmediyse sağlam damgası yemiştir , bir daha sorun çıkmaz . Plastik koltuklar ikinci ya da üçüncü zıplamada zaten hakkın rahmetine kavuşuyor . Bizlerin oturduğu tarafı Yeni Açık olarak düşünürseniz karşı taraf bizim Eski Açık 'ın onda biri kadar . 100 kişilik falan olması lazım . Özürlüler için yapmışlar sonradan duyuyoruz . Bize ayrılan 900 kişilik yer ise otobüslerin gelmesi ile 1200 civarına ulaşıyor . Elbette atıyorum ancak bir koltukta 3 kişi ayakta , omuz omuza , akraba şeklinde yer alıyor . Maç öncesi atışmalar , soğuyan hava ve sevdan bir ateş kareografisi . İlk maçta açılan Es-Es bayrağı da güzeldi ama bu devinim Türkiye için bile bulunmaz nimet . Galatasaray 'ın eski açığı gibi kareografi konusunda çok iyiler . Bizimkiler ise kavgdan başka birşey bilmiyorlar . Yine karmaşa , alkol ve türevleri . Yanımda birilerinin çıkardığı olaylar yüzünden ilk 20 dakika maçtan hiç bir şey anlamadım . O kadar uzun sürdü ki burnu kırılan arkadaş sağolsun bizleri biber gazına alıştırdı . İki kere sıktı polis , birini de kendisine . Kudurmuştan beteriz . Türkiye 'de polis eğitimi bence şu yönde gelişiyor ; olay mı var sık gazı kaç . Tam bizlik , helal olsun . Alen geldi olmadı , çocuğun dayısı sakinleştiremiyor . En sonunda çıktı dışarı yanılmıyorsam biz de rahat bir nefes aldık . Aynı takımın tribününde nasıl kavga çıkar konusu üzerine bu ülkede üniversite tezleri yazılır milyonlarca sayfa bana göre . Gerçi geçen seneki İBB maçında dünyada bir ilk gerçekleşerek Beşiktaş dışında taraftar olmayan yerde polis seyircilerin arasına barikat kurmuştu Olimpiyatta .

İlk yarı Beşiktaş önümüzdeki kaleye oynuyor ve Ivesa yerine kaleye geçen acemi Sinan 'a doğru düzgün bir şut çekemiyoruz . Denemiyoruz bile . Çektiğimiz de kalecinin üstüne . Ah Delgado ah ! Yağmur başlıyor , hava soğuyor . Sesimiz çıkıyor , gürültü oluyor ama açık hava olduğundan sanırım her kesime ulaşmıyor , yeterince ses patlamıyor . Arkadaşımı aradım devre arası tv başında çok az geliyor dedi , şaşırdım . Ses kalmadı , kısıldı . Kızları arıyorum Espark 'ın otoparkına çekmişler arabayı içinde uyuyorlarmış . Sen gel Eskişehir 'e , gezeceğine , tozacağına bir alışveriş merkezinin otoparkında uyu ! Hoşuma da gitmedi değil aferin kızlar diyorum içimden , en azından içim rahat . İbrahim Üzülmez 'i arıyor gözlerim yedek kalmış aman tanrım ne güzel . Serdar Özkan 'a edilen küfür ile burdan İstanbul 'a duble yol olur . Serdar demişken Eskişehir 'e günübirlik seyahatimizde sahada bulunan Serdar Bayraktar , Serdar Özkan ve Serdar Kurtuluş dışında 3 tane daha Serdar tanıdık ki bu kadar Serdar bize de fazla gelmedi değil . Sivok 'un olası kırmızı kart görmesini dillendirmemizle hocanın onu oyundan alması aynı zaman dilimine denk geliyor . Kırmızı siyahlı tribünlerden ses yok , garipsiyorum . 50 - 100 - 200 liralık biletlerden sesleri çıkmıyor diyoum geçiyorum . Bu maçı almamız lazım , goller akçıyor , zaman geçiyor .

İkinci yarı Yusuf girer 60 'dan sonra oyunu çözer diyoruz . Önümüzde ısına ısına yandı diyoruz , Mustafa Denizli duyuyor bizi . Alıyor oyuna ama anca son anlarda . Bu arada ilk yarı boyunca bizi seyreden Es-Es tribünleri güzel şeyler yapıyorlar . Takıma destek babında bilmiyorum ama ahenk mevcut , Güney Amerikalılara benziyorlar . Orkestraları ile atkı şovları da güzeldi . Ta ki Bobo 'nun golüne kadar . Sonrası zaten sevinç , cümbüş , üçlü , yağmurlu bir günde , sen her gece efkarım ve bilimum boğaz parçalamaları . Şampiyonluğa inanç golleri hep bu adamdan . Babasın Bobo ! Bu sırada yağmur şiddetini arttırıyor , duruyor tekrar yağıyor , güneş açıyor . Eskişehirli Beşiktaşlılar bu hava hep böyle diyorlar , gülüyoruz . İstanbul 'u bilmiyorlar sabah tişörtle çıktığımızda öğlen dolu yağdığını . Öndeyiz , iyi oynuyoruz bu sırada gökkuşağı açıyor . Bağırıyoruz gökkuşağı çıktı şampiyonluk geliyor diye . Bence de bir işaret olmalı tüm Eskişehir tribünün arkasını kaplayan bu doğa olay . Nerden bilirdik havada değil sahada gerçek bir ''DOĞA OLAYI'' !

Ve sahneye YUSUF çıkıyor . Ayağına aldığında ilk çalımından sonra kaptracaksın diye bağırdığımı hatırlıyorum . Sonrası hepinizin bildiği ''Doğa 'ya aykırı hareketler'' . Futbolcu Doğa 'nın dengesini bozan şeyler . Aynı adamı 3 kez çalımlarsan ya futbol hayatın biter yediğin tekme ile ya da adam kendi bırakır mesleğini zevkle . Ayıp be kardeşim ! İnsan insana böyle yapar mı ? Al da at be Holosko . Ve 0-2 . Sonrası şşşt şşşt nereye tezahüratları , Bursaspor atkısı açanın sülalesinin çınlayan kulakları ve şampiyonluğun erken kutlamaları . Skorbord uzakta ama manzara güzel . 0-2 . Herşey çok hoş lakin beklemek değil . 1,5 saate yakın üşüyerek sıkıntıyla evsahibi taraftarın dağılmalarını beklemek . Bir abinin demirliklere çıkıp üçlü beşli onlu çektirmeleri . Düşen birasını 10 dakika sonra farketmesi . Sedat 'ın polisle öpüşmesi . Tren saatini hatırlatmalar , yeter artık haykırışları ve kapı açıldı . Milletin otobüse bizim ise Eskişehir meydana taksi aramamız . Bindiğimiz ticarinin şoförü üşüdüğümüzü görüp ''Bir de üstüne kaybettik'' deyince hafif gülümsemeler . Hiç bozmadan ''satmışlar abi maçı , Rıza naapsın ya , gol pozisyonuna bile giremedik'' yakarışları . Yanlışlıkla nasıl gidelim dese cevap gelmeyecek , haberi yok abinin ! Es Es Es Ki Ki Ki yalandan bağırtısı , ''Neyse inşallah haftaya koyarız'' babında birşeyler konuşarak ve inince koparak alışveriş merkezine gitmeler .

Dönüş yolu gece kamyon peşindeyiz , yorgunluk tavan yaptı . Bir 330 kilometre daha gördü ibre . Ama bu sefer heyecanla değil tüm günün yorgunluğuna değen skor ile . Değdi bence herşeye , Beşiktaş 'ın peşinde o nereye , biz oraya , her yere . Radyoda son dakika golünü duyup G.Saray da şampiyonluktan elenince değmeyin keyfimize . Eskişehir 'den aklımızda kalan sadece Beşiktaş , zaten hiç çıkmıyor ki ! Güzel deplasman oldu . Sokaklarda düğmeler var , basıyorsun taksi geliyor bunu hiç unutmayacağım . Bir de çok çekik gözlü gördüm , en tatarından . Çiğ börek yemeyi unuttuk heyecanımızdan . Arkamızda bıraktıkça en güzel şeyi aklımıza geliyor şehirin ; elbetteki İstanbul 'a gidişi . Cezalı oyuncumuz yok , bizim kadar iyi fizik gücü olan da yok , Yusuf çok iyi sıra şimdi Pazar günü Fenerbahçe 'de . Gözünü sevdiğim köprüsü seni bile özledim . 12 civarı hoşgeldik şehr-i İstanbul 'a . Yorgunluk had safhada . Kızılkayalar 'da bir ıslak patlatalım diyoruz emniyet yine kapamış yolu aç yatacağız belli oldu . Yastığa koyunca kafayı aç da olsak sanki huzur İslam 'da değil sadece Beşiktaş 'ta . İyi geceler Türkiye her nerede yaşanıyor ve ne kadar mutlu Beşiktaşlı varsa ...



1910 - 1989

t2 tarafından 16 Nisan 2009 , Perşembe günü yazılmıştır ...

Herkes biliyor ne kadar çok hikayesi olduğunu . Dönüş biletlerini yırttığını da , kırmızı kart gören oyuncunun ondan izin alışına da veya jübilesi olmadan çekip gittiğini de . Benim etkilendiğim Fenerbahçe ile Şeref Stadı'nın çamurlu ortamında oynanan bir maçta Beşiktaş 2 farklı skorla önde giderken ve maçın ortasında Beşiktaş atakları ardarda devam ederken Fenerbahçe kaptanının yanına gelip de : "Arkadaşlarına söyle biraz maça asılsınlar bu maçın zevki böyle çıkmaz." demesidir . Camiaya mâlolma , kaptanlık , bayrak adam kavramlarının tam karşılığı , tarihimizin en kutsal varlıklarından birisi ; BABA HAKKI . Ruhu Şad Olsun ...








Acı - Dem

t2 tarafından 13 Nisan 2009 , Pazartesi günü yazılmıştır ...


Hakemin varlığıyla ayırdığı reklam panosundaki kelimenin sol tarafındakiler birbirine ACI verirken , sağ tarafındakiler ise DEMleniyorlar ! Dünün en şık fotoğrafı buydu büyük (!) derbiye dair ...

12 Şubat 2010 Cuma

Tek Meş(g)ale Beşiktaş # 4

t2 tarafından 6 Nisan 2009 , Pazartesi günü yazılmıştır ...


Geçen hafta karalamıştık bir şeyler meşale organizasyonu ile ilgili . Maksat sakıncalara dikkat çekmekti naçizane ve uyarıydı belki de . Haklı çıkmak asla istenmemişti , farz-ı misal o günkü olaylar gibi . Olmadı . O gün olaylara karşı suratımız nasıl ekşimişse , sağolsun yazdıklarımıza değinmiş birileri . Eyvallah ! Kendi adıma en gazlı biberi de gözlerimden yaşların geldiği bombayı da yedim . Sağolsun polis amcalar cop ve tazyikli suda es geçtiler beni . Maç başladıktan sonra girerken stada ayaklarım geri geri gidiyordu . Ne Bobo golleri kaçırırken ne de o çok güzel çalımı atarken Serdar Özkan gibi hissettim kendimi . Ben dışarıda çimenlerin üzerinde kalmıştım hala . Bedenim seviniyordu 1-0 'a ve galibiyetli 3 puana . Ruhum biçare . Şimdi uzun uzun polisi ve toplu halde yapılan organizasyonlar hakkında yazılanları okuyorum . Orantısız güç en çok duyduğum kelime . Bir de çevik kuvvet . Çevik demişken , gözlerimin önünden geçiyor Dolmabahçe , harap . Yattığım çimenliğin üzerinden bakıyor Atatürk , ağaçlı yolun en güzel adamı o . Utanıyorum benim vergimle beni koruyanların bu halde olmasından . Zeki , çevik ve ahlaklı kimse yok aralarında . Çevik kuvvet var , sporcu var hani kendini karate kid sanan uçan tekmeli dallama . Dumanlı bir gün oldu , apaçık ve tertemiz sevgimizi göstermek isterken . Şimdi artık koskoca sağduyuların , büyük büyük sabırları yanyana getirmek zamanı . Biraz bekleyelim , duman içimize işledi sanırım . Herşey flu şu an . Elbet konuşmanın ve tepkinin zamanı gelecektir .

Meşale Organizasyonu

t2 tarafından 31 Mart 2009 , Salı günü yazılmıştır ...


Bilen bilir bu Cumartesi günü güzel düşünülen bir organizasyon var . Stada sokulmayan meşalelerin takım otobüsünün Barbaros 'ta göründüğü anda yakılmasıyla birlikte çok güzel görüntüler meydana çıkması planlanmakta . Hem takıma şampiyonluk yolunda destek vermek hem de yine yeni yeniden bu taraftarın Türkiye 'nin bir numarası olduğunu göstermek amaçlanıyor . Fikir güzel ancak sakıncaları yok değil . Forzada da uyarılarımı yaptım , burda daha kesin çizgiler ile üstünden geçmekte fayda var . Naçizane tehlikeye dikkat çekmek amacım , yoksa sis bombamı alıp ben de yerimi alacağım , o ayrı !

Öncelikle Yıldız Teknik Üniversite 'sinden İnönü Stadı 'na olan mesafeye bakmak gerekiyor . Kaynak google , uzaklık 2 kilometre . Bu da 1 metre arayla sıralanacak 2000 kişiye ihtiyaç olduğunu gösteriyor . Sağlı sollu meşale yakılacaksa kişi sayısı 4000 'e çıkar . Geçen sene belki de şampiyonluk maçımız olan İBB karşılaşmasında tribünde 10-15 bin kişiyi görünce bu sayı bana biraz komik geldi . Aralıkları açalım mesala 5 metre diyelim , eder sana 400 kişi , karşısındakilerde 400 , toplam 800 kişi . Bu bile zor . Zira aralıkları açıp 800 kişinin sıralanması bunun bir intizamla sağlanması kolay değil . Cumartesi günü çalışanlar var . Kursu , okulu olanlar var . Geçen seneki eldiven ve Ümraniye hayal kırıklıkları var . Tecrübe ile sabit . Bir de yanyana dizilen adamları görünce polisin ne tutum sergileyeceği bellidir . Merak etmez , sormaz , sadece engeller . Neyse geçelim bir başka soruna .


Herkesin Yıldız 'dan sıralanarak aşağıya doğru geleceği düşünülse de benim fikrim bu yönde değil . Çoğu kişi merkezi tercih edecektir . Bu da Kazan 'ın önünde toplanmak anlamında olacaktır . Otobüsün gelmesi ve köprünün altındaki yüzlerce kişinin meşale ve sis bombalarını yakmasıyla oluşacak kaos ise bir başka soruna göz kırpıyor . Trafik , güvenlik ve risk . Emniyetimiz keşke okullar olmasaydı diyen eski Milli Eğitim Bakanı 'nı esas alarak İstiklal 'de insanların 100 metre yürümesine engel olurken o kadar kişinin patlayıcı etkisi ve yaralanmalara sebebiyet verecek meşalelerle orada toplanmasına izin vereceklerini asla düşünmüyorum . Bir kere toplum için sakınca söz konusu . Hadi diyelim verdiler . Olmaz ya ; beşin elin parmağı bir değil . Elindeki sönmüş meşaleyi çevreye atan , sis bombasını yakmayı bilmeyen , bilerek ya da bilmeden hata , yanlış , kusurlar sebebiyle çevreye , insanlara , araçlara atılacak veya bir şekilde gelmesi sonucunda oluşacak sorunlarda sorumluluğu kim alacak merak ediyorum . Tabi Kazan 'ın yanındaki açık hava meyhanesinde çıkacak kavga , gürültü ve olayları saymıyorum bile . Herkesin ağzına içmediği bir gerçek !

Bu problemleri de göz ardı edelim ve süper bir karşılama ile birlikte stadımızdaki yerimizi alalım . Ama o da ne , fazla kalan meşaleler maçta yakılıyorlar . Cezası var yapmayın demeye kalmadan yine aynı engeller karşımızda . Zaten diken üstündeyiz , küfür etmemeliyiz, olay çıkarmamalıyız . Ancak bir - iki kişinin yapacakları başımızı derde sokabilir . Hepsini bir kenara koyalım bu kadar konuşulduktan sonra ve planlanan şeyin belli olması sonucunda buna yetkili mercilerin önlem alacağını düşünüyorum .

Fikre ve organizasyona saygımız sonsuz , düşündüğümüz yerde yerimizi elbetteki alacağız . Ancak herkesin bir yerine bin dikkat kesilmesi ve taşkınlık veya olaylara sebebiyet vermemesi gerekiyor . Yapacaklarımızın sorumluluğu büyük , camia sözkonusu artık sadece bireyler değil . Bilmem anlatabildim mi ?

10 Şubat 2010 Çarşamba

Sensible Soccer

t2 tarafından 23 Mart 2009 , Pazartesi günü yazılmıştır ...


Aspirilla , Brolin , Romario , Laudrup ... Elimde Python joy-stickim sağ direği hizalıyorum , şandel vuruyorum gol ! Oraya gelip de gol olmaması imkansız zaten . Real Madrid 'im ben . Çalım aynı , hareketler sabit . Grafikler allahlık . Alıyorum dünyanın en iyi 20 tane takımını , kafama göre bir lig oluşturuyorum . Daha Şampiyonlar Ligi piyasada yok . Sonuç öğrenme oynuyorum , maçıma sıra geldiğinde ekranın altını kapatarak , tuşa basıp sonucun çıkacağı anı heyecanla bekleyerek . Arkadaşlarım yanımdaysa tribün oluşturmak Allahın emri . Herkesin tuttuğu kendine . Ne muhabbet ama ; baldan tatlı değil en tatlısı . Sanırım 15 seneyi geçemiyordu teknik direktörlük kariyeri . Menejerlik oyunu ve sınırlı bütçe ile hem oyuncu hem teknik direktör oluyordum . Adamlar ufacık benim gibi hiç büyümediler zaten . Sonraki senelerde zenci oyuncuları siyah görmek heyecanlandırmıştı varın gerisini siz düşünün . Tek oyun tek zevk . 90 'lı yılların başı ve Sensible Soccer 'dan sonra vefa duygusu ile hiç bir futbol oyununu oynamayan kişilik bu satırların sahibi . Çok özledim be ...

Denizliler ...

t2 tarafından 18 Mart 2009 , Çarşamba günü yazılmıştır ...














1 - Beşiktaş 'ı Mustafa Denizli çalıştırmaktadır , Denizli 'yi ise Mesut Bakkal .

2 - Mustafa Denizli Fenerbahçe 'yi şampiyon yapmıştır , Denizli ise şampiyonluktan etmiştir .

3 - Denizli 'de deniz yoktur , Mustafa Denizli ise denizin en güzel olduğu yer olan Çeşme 'de doğmuştur .

4 - Denizli 'nin rengi yeşil siyahtır , Mustafa Denizli 'nin ise suratı kırmızıdır .

5 - Denizli deyince aklımıza horoz gelirken Mustafa Denizli deyince %51 ile İçimizdeki İrlandalılar gelir .

6 - Denizli 'de rakı'm 354 iken Mustafa Denizli viskiyi tercih etmektedir .

7 - İkiniz de Denizlisiniz , bundan sonra senin adın Mustafa Denizli olsun cümlesi sıkı bir geyiktir , inanmayınız .

7 Fark : Lincolns ...


Vedat Özdemiroğlu ağabeyime saygılarla ...

Gol Sevincinin En Yakıştığı Adam

t2 tarafından 17 Mart 2009 , Salı günü yazılmıştır ...



















Time Machine Offffff The Fenerbahçe ...

t2 tarafından 5 Mart 2009 , Perşembe günü yazılmıştır ...













Sevgili koçero Engin Gürses izine geldiğinden beri uykusuzluğa karşı koyan bedenim dün buna yenik düştü ve maçı takip edemedim . İçimden geçen F.Bahçe 'nin galibiyetiydi ve öyle de oldu . Finalde ezeli rakibimizi görmek isterim . Dünkü mağlubiyetten sonra Bülent Uygun 'un sesinin kesilmesini beklemek hata ama en azından biraz daha az konuşur artık . Önlerinde Ankaraspor maçı var . Senecky oynayacak , Özer sakat . İşleri zor . İç saha serisini sürdürmeleri için son 4 haftadaki performanslarının üstüne çıkmaları gerekecek . F.Bahçe ise 26 sene sonra bu kupaya uzanmak isteyecektir . 11 finalde 4 kez almışlar . Bu 26 senede 5 kez final , ama kupa yok . Hep karo . Empatiye gönül veren biri olarak çok da üzülmem finali kaybedersek . Düşünün ben daha görmedim onların kupayı aldıklarını . Zaten görmüş olanlar da siyah-beyaz görmüştür . Zira o zamanlar televizyonlar renkli değildi :) Ebedi dostumuzu tebrik ederek bununla ilgili zaman makinesine davet ediyorum hepinizi , haydi iyi seyirler .

1983
- Fenerbahçe Türkiye Kupası 'nı aldı
- 5 liralik banknotlar tedavülden kaldırıldı
- Sosyal Demokrat Parti Erdal İnönü tarafından kuruldu
- Metallica ilk albümü olan Kill 'Em All 'u yayınladı
- TRT televizyonunda "Açık Öğretim Fakültesi Yayınları" başladı
- 29 Nisan 'da Semih Şentürk doğdu

1984
- TRT yayınlarının yarısı renkli olarak yapılmaya başlandı
- Los Angeles Olimpiyatları gerçekleştirildi
- Indira Gandhi suikast düzenlenerek öldürüldü
- Ronald Reagan ABD başkanı seçildi
- Türkiye 'de Kürtaj uygulaması yasallaştı
- 21 Ocak 'ta Can Arat doğdu

1985
- 5 Şubat 'ta Cristiano Ronaldo dünyaya geldi
- Türkiye nüfusunun 51.4 milyon olduğu açıklandı
- Amiga bilgisayarı piyasaya sürüldü
- Yeşilköy Havaalanı 'nın adı Atatürk Havalimanı olarak değiştirildi
- KDV yürürlüğe girdi
- 13 Nisan 'da Kerim Zengin doğdu

1986
- Türkiyede ilk Mc Donald's açıldı
- Cliffford Lee Burton (Metallica) trafik kazası sonucu öldü
- Olof Palme öldürüldü
- Çernobil felaketi gerçekleşti
- 26 Ağustos 'ta Colin Kazım-Richards doğdu

1987
- 24 Haziran 'da Lionel Messi , 30 Ocak 'da Arda Turan doğdu
- 11 Aralık 'ta Adile Naşit vefat etti
- Kar yağışı İstanbul'da hayatı felce uğrattı . Kalınlığı 1 metreyi bulan kar yüzünden okullar 3 gün , resmi daireler 2 gün tatil edildi . Şehirde ekmek sıkıntısı başgösterdi
- Uluslararası Halter Federasyonu, Türkiye 'ye iltica eden Naim Süleymanoğlu 'na iltica tarihinden itibaren 1 yıl Uluslararası müsabakalardan men cezası verdi
- 24 Eylül 'de Gürhan Gürsoy doğdu

1988
- Marco Van Basten ’in muhteşem golüyle Sovyetleri yenen Hollanda Avrupa Şampiyonu oldu
- Ameliyatla kadın olan şarkıcı Bülent Ersoy 'un sahne yasağı kaldırıldı
- Fatih Sultan Mehmet köprüsü açıldı
- Tanju Çolak , 39 golle Avrupa Gol Kralı oldu
- Seul Olimpiyatları yapıldı
- Filistin bağımsızlığını kazandı
- Saddam Hüseyin Halepçe 'de kimyasal silahla katliam gerçekleştirdi
- Barış Manço 'nun televizyon programı 7 'den 77 'ye TRT 'de başladı

1989
- Salvador Dali öldü
- Turgut Özal Cumhurbaşkanı oldu
- İran 'ın lideri Ayetullah Humeyni öldü
- Berlin Duvarı yıkıldı
- Nikolay Çavuşesku ve eşi idam edildi

1990
- Cem Uzan 'ın kurduğu Star TV yayın hayatına başladı
- İstiklal Caddesi 'nde 30 yıl sonra Tramvay tekrar hizmete girdi
- Lev Yaşin öldü
- Irak Kuveyt 'i işgal etti
- Çetin Emeç öldürüldü
- 1000 liralık madeni paralar piyasaya sürüldü

1991
- Terminator 2 filmi sinemalara geldi
- Batuhan Karadeniz doğdu
- İstanbul Metrosu 'nun inşaatına başlandı
- Sovyetler Birliği çöktü
- Metallica 5. albümü The Black Album 'u yayınladı
- Metin Oktay vefat etti

1992
- Whitney Houston ablamız I will always love you dedi
- Türkiyenin ilk aids hastası Murtaza Engin öldü
- Emniyet kemeri takma zorunluluğu yürürlüğe girdi
- Koç Üniversitesi kuruldu
- Galata Köprüsü törenle hizmete açıldı
- Ardahan ve Iğdır il yapıldı , il sayısı 76 'ya yükseldi

1993
- Turgut Özal ve Adnan Kahveci hayatlarını kaybettiler
- World Wide Web hayata gözlerini açtı
- Çekoslovakya dağıldı
- Uğur Mumcu öldürüldü
- Rock grubu Metallica BJK İnönü Stadı 'nda konser verdi
- Özel radyolar yeniden yayına başladı
- Sivas - Madımak Olayı gerçekleşti
- Arzum Onan Avrupa Güzeli seçildi
- Aydın Doğan ve Ayhan Şahenk Kanal D 'yi kurdu

1994
- Askerlik süresi tekrar 15 aydan 18 aya , yedeksubaylık 12 aydan 16 aya , kısa dönem askerlik ise 6 aydan 8 aya çıkarıldı
- 5 Nisan Kararları alındı
- Kurt Cobain Seattle 'daki evinde ölü olarak bulundu
- Tanju Çolak Bayrampaşa Cezaevi 'ne konuldu
- Engin Civan , Emlakbank eski genel müdürü Bülent Şemiler 'i suçlayarak , çeşitli yolsuzluk olaylarını ihbar etti
- Kurt Cobain ve Ayrton Senna öldü

1995
- İstanbul 'da Gazi Mahallesi olayları yaşandı
- NBA basketbol liginde Toronto Raptors takımı kuruldu
- Windows 95 piyasaya çıktı
- Aziz Nesin , İzmir Foça ’da geçirdiği kalp krizi sonucu öldü
- Nasuh Mahruki Everest 'in zirvesine ulaşan ilk Türk oldu
- Yalova , Karabük ve Kilis il oldu
- Sadri Alışık , Belgin Doruk ve Aziz Nesin vefat etti

1996
- Metin Göktepe gözaltında polisler tarafından dövülerek öldürüldü
- Kardak Krizi patlak verdi
- Tupac Amaru Shakur öldürüldü
- Avrasya feribotu Çeçen eylemcilerce kaçırıldı
- Aczmendi tarkikatının lideri Müslüm Gündüz, Fadime Şahin isimli bir kadın ile birlikteyken yakalandı ve tutuklanarak Metris Cezaevi ’ne konuldu
- Osmaniye Türkiye ’nin 80. ili oldu
- İngiltere ’de Euro 96 şampiyonası düzenlendi
- Efes Pilsen Koraç Kupasını kazandı
- Kumarhanelerin kapatılmasına dair genelge yayınlandı
- Vehbi Koç , Tanju Okan ve Zeki Müren vefat etti

1997
- Nüfusumuz 62.865.574 kişi olarak tespit edildi
- MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş vefat etti
- Birleşik Krallık Hong Kong 'u Çin 'e devretti
- Galler Prensesi Leydi Diana trafik kazasında hayatını kaybetti
- Hotmail hesapları alınmaya başlandı
- 'Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık’ eylemi başlatıldı
- Mirc ve Icq çığır açıyor
- Dinle şarkısı ile Eurovision’da Şebnem Paker büyük başarı kazandı
- Kadınların , eşinin soyadı ile birlikte kızlık soyadını da kullanmalarını sağlayan yasa TBMM 'de kabul edildi
- Zülfü Livaneli 'nin Ankara Hipodrom 'undaki konserine 525 bin kişi katıldı

1998
- Alaattin Çakıcı Fransa ’nın Nice kentinde yakalandı
- Rusya morotoryum ilan etti
- Anayasa Mahkemesi Refah Partisi ’ni kapattı
- Fransa tarihinde ilk kez dünya şampiyonu oldu
- Mısır Çarşısı 'nda meydana gelen patlamada 7 kişi öldü
- Frank Sinatra öldü

1999
-Matrix , American Beauty ve Fight Club filmleri kapalı gişe oynadı
- Abdullah Öcalan yakalanıp Türkiye 'ye getirildi
- ÖSS Sınav soruları çalındı ve sınav 1 ay ertelendi
- 17 Ağustos 'ta Marmara , 12 Kasım 'da ise Düzce depremi oldu
- Düzce 81. ve son il oldu
- Dünya nüfusu 6 milyara ulaştı
- 1 Şubat 'ta Barış Manço hayata gözlerini yumdu

2000
- Yeni bir binyıl ile milenyum çağına girildi
- Bilgisayarların takvimlerinde Y2K uyarlamaları yapıldı
- Galatasaray namağlup olarak Uefa ve Süper Kupayı kazandı
- Mehmet Ali Ağca , Türkiye 'ye getirildi
- Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanlığı görevine başladı
- 3 Temmuz'da Kemal Sunal , 23 Temmuz 'da Cenk Koray vefat etti
- Türkiye nüfusu 67 milyon 844 bin 903 olarak saptandı

2001
- Amerika 'da ikiz kulelere terörist saldırılar yapıldı
- Türkiye ’de mali kriz yaşandı
- İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı hizmete girdi
- Wikipedia kuruldu
- George W. Bush Amerika Birleşik Devletleri 'nin 43. başkanı oldu
- Gaffar Okkan şehit edildi
- Kemal Derviş Devlet Bakanlığı 'na atandı
- Gitar virtüözü Yavuz Çetin (Altın Çocuk) köprüden atlayıp intihar etti

2002
- Evlilik birliğinin yönetiminde kadın ve erkeğe eşit söz hakkı tanındı
- Uzakdoğuda yapılan Dünya Kupası 'nda Türkiye dünya üçüncüsü oldu
- Michael Schumacher Formula 1 'de başarılarına yenilerini ekledi
- Tofaş Kuş Serisi olarak bilinen otomobillerin üretimini durdurdu
- Adalet Ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidar oldu
- Dünya Güzellik Yarışması 'nda Azra Akın Dünya Güzeli seçildi
- 1500 metrede Süreyya Ayhan ülkemize atletizmde ilk altın madalyayı kazandırdı

2003
- Japonlar Türk yılı olarak ilan ettiler
- Irak Savaşı başladı
- 48. Eurovision Şarkı Yarışması'nda Sertab birinci oldu
- Nuri Bilge Ceylan 'ın Uzak filmi 56. Cannes Film Festivali 'nde en iyi film seçildi
- 2002-2003 sezonunun şampiyonu 85 puanla 100. yılını kutlayan Beşiktaş olurken Galatasaray'a 8 , F.Bahçe'ye ise 34 puan fark atıp rekor kırdı
- Saddam Hüseyin yakalandı
- Genetik harita tamamlandı ve DNA ünitelerinin sırrı çözüldü

2004
- Fatih Akın 'ın filmi “Gegen die Wand” (Duvara Karşı), Berlin Film Festivali 'nde en iyi film seçilerek ”Altın Ayı” ödülünü aldı
- Ahmet Çakar vuruldu ama ölmedi
- 32 yıl sonra Türkiye’yi ziyaret eden ilk Rus lider Vladimir Putin oldu
- Cem Karaca , Sakıp Sabancı ve Oğuz Aral vefat etti

2005
- 6 tane sıfır atılarak Yeni Türk Lirasına geçildi
- Afyon ilinin adı Afyonkarahisar olarak değiştirildi
- Video paylaşım sitesi YouTube kuruldu
- İstanbul'da ilk kez yapılan Şampiyonlar Ligi finalinde ; İtalyan AC Milan 'a penaltılarla 6-5 üstünlük sağlayan İngiliz FC Liverpool 5. kez kazandı
- Picasso İstanbul 'da” sergisi Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi 'nde açıldı
- Melih Kibar , Kazım Koyuncu , Kenan Onuk ve Attila İlhan vefat etti

2006
- Danimarka'da bir gazetede Hazreti Muhammed(s.a.v.) 'in karikatürlerinin basılmasıyla başlayan kriz dünya çapında gösterilere ve şiddetli tepkilere yol açtı
- Trabzon'da rahip Andrea Santoro öldürüldü
- Apple iTunes 'de satılan şarkı sayısı bir milyara ulaştı
- Türk televizyon ekranlarında Akıllı İşaretler uygulamasına geçildi
- Zinedine Zidane Materazzi 'ye kafa attı , İtalya Dünya Kupasını kazandı
- James Brown ve Guns N' Roses İstanbul 'da konser verdiler
- Juventus -17 puanla Serie B 'ye düşürüldü .
- Petr Čech beyin travması geçirdi
- Orhan Pamuk , Stokholm 'de Nobel Edebiyat Ödülünü aldı
- Duygu Asena öldü

2007
- t2 askerden döndü
- Hrant Dink öldürüldü
- Garri Kasparov , Moskova'da gözaltına alındı
- Cumhuriyet mitingleri düzenlendi
- Abdullah Gül cumhurbaşkanı oldu
- Jupp Derwall , Barış Akarsu ve Savaş Dinçel öldü

2008
- Ruhsatsız bir havai fişek fabrikasında patlama yaşandı
- Bazı sektörlerde KDV %8 'e düştü
- Fenerbahçe , Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final gördü
- Nüfusumuz 70 milyon olarak açıklandı
- Türksat 3A uzaya fırlatıldı
- Michael Phelps Pekin Olimpiyatları 'nda 8. madalyasını kazanarak rekor kırdı
- Türkiye 'de cep telefonu kullanımında numara taşınabilirliği başladı
- Hasan Doğan , Osman Yağmurdereli ve Kazım Kanat öldü

ve 2009 ... Hayırlısı !

Lincolns ...

t2 tarafından 13 Şubat 2009 , Cuma günü yazılmıştır ...













1 - Abraham Lincoln 1809 yılında doğmuştur . Cassio Lincoln ise tam 170 yıl sonra .

2 - Abraham Lincoln Fried Chicken 'ları meşhur Kentucky 'de dünyaya gelirken , Cassio Lincoln Bi Rezil Yaaa 'lıdır .

3 - Abraham Lincoln 23 yaşında siyasete ilk adımını atarken , Cassio Lincoln aynı yaşta kıta değiştirip Avrupa 'ya gitti .

4 - Abraham Lincoln 28 yaşında avukat olurken , Cassio Lincoln aynı yaşta G.Saraylı oldu .

5 - Abraham Lincoln tüm insanlığı ilgilendiren Özgürlük Bildirgesi yayınlarken , Cassio Lincoln 'ün takımı ise kimseyi ilgilendirmeyen G.Saray Türkiye 'dir bildirgesini yayınladı .

6 - Abraham Lincoln Amerika tarihinin en kanlı iç savaşını görürken , Cassio Lincoln ise geldiğinden beri 3 kırmızı kart gördü .

7 - Abraham Lincoln 'ün resmi 5 dolarlık banknot ve 1 centlik madeni paraların üzerinde yer alırken , Cassio Lincoln 'ün ise üzerinde bu bozuk paraları taşımadığı muhtemeldir .

Vedat Özdemiroğlu Abi'me saygılarla ...

Bünyamin Bi Ton'un Tuhaf Hikayesi

t2 tarafından 20 Şubat 2009 , Cuma günü yazılmıştır ...






















Yüksek oranda 'spoiler' içerir (%87)

Ercan Saatçi ‘nin kör rolünde olup savaşta ölen gençler için ''herkes gider Mersin ‘e ben giderim tersine'' tarzı saatli şarkı yapma artistliği ile başlayan filmde Birinci Dünya Savaşının bittiği için bitik doğmak zorunda kalan Bünyamin ağabeyin hayatını seyrediyoruz . Hasta bir kadının hastane odasında günlüğünü okuyan kızının aklını başından alması ile start veren filmde günlüğün içindeki hikayeden yola çıkarak şöyle bir başlangıçı uygun görmüş rejisör ağabeymiz : Baba Mr. Bi Ton ‘un koşa koşa eve gelmesi ile birlikte aynı anda bir oğlu dünyaya gelmiştir . Hayırlı haberi ebeden alır ancak bu sırada karısını kaybeder . Arar bulur kadını ama maalesef karısı ölmüştür . Elbette her filmde olduğu gibi ölmeden önce güzel bir söz söylemiştir kocasına : Bünyam in Ben Out … Üzülerek bebeği kollarına alır ve içi bir fena olur . Öhrrk gelir , zira eline aldığı varlık bir bebekten çok genç irisi bunak bir ihtiyara benzemektedir . Bu bana benzememektedir diyerekten alır çocuğu vurur kendini bir evin merdivenine . Biri basar üstüne geçer diye de korkmaz bu aymaz . Bırakır gider yaşlıyı kuru kuru 18 dolarla . Çocuğu olmayan Kukuni (Queenie) zenci olmasının yanında bir de yardımseverdir ve alır çocuğu sahiplenir . Büyük büyük dayısının ismini koyar yavrucağıza . Kırışmış vücudu ile beyaz olduğunu bile farkına varmaz . Yaşlılar evinde küçülen (!) baş rol oyuncumuz için film başlamış olur . Ölenle ölünmez atasözünü agucuk mugucuk ‘dan daha fazla duyarak gençleşen Bünyamin bu arada kendisine karı-kız da yapar . Kart zampara haliyle sabi sübyana bakarak ırz düşmanı olduğunu belli eden bu adam mavi gözlü Beyza (Daisy) adında 4-5 yaşında normal bir insana gönlünü kaptırır . Normalde bir ayağı çukurda görünen fakat henüz 12-13 yaşında olan bu manyak 3 sene içinde keraneci olur çıkar başımıza . Millet Pazar kiliseye giderken bu geneleve gider . Kemal Sunal ‘ın İhtiyar Delikanlı dizisine gönderme yaptığı gibi bir performans göstererek kendisini bu alemde kanıtladıktan sonra vurur kendini denize , balığa ve römorka . Evden ayrılarak çakma bir geminin kaptanı olan Hook ‘a benzeyen ama dövmeleri (resim sanıyor onları) bir boka benzemeyen Mayk (Mike) ile ahbap olur el ense , g.te parmak yaşarlar . Abramovich ‘e benzemese de teknesine Chelsea ismini koyan bu futbol meraklsı adamla birlikte tekneye karı atar , açılır uzaklara gider , kuş pisliklerini temizler derken bir savaş daha başlar . İlkinden ayrılsın diye İkinci Dünya Savaşı denilen bu savaşa denizde yakalanan Bünyamin eğilir fiuv - fiuv diye kurşunlar üstünden geçer . Resimleri vurulan kaptana el veren adamımız eve geri döner . Ha bu arada filmin sonunda da görünecek bir bok böceği hızlı çırpılan kanatlarıyla kameraya girer ama ışıkçı hortumla kovalar , gider .

İyice gençleşen , ele avuca gelen ve sanki Brad Pitt ‘i andıran fiziği ile karı-kız kovalayan Bünyamin bir gün tesadüfen Beyza ‘yı karşısında görünce dayanamaz ''Dans edelim mi?'' der . ''Oğlum ben zaten dansçıyım , hocam da Tan Sağtürk'' der . Bünyamin şaşırır Kuğu Gölü ‘ne yemeğe götürür bunu . Kıza abayı yakar ama sigarasını yakamaz . Yemek sonunda karı adamın aklını alır ''Hadi götür beni'' der , adam oralı olmaz çünkü Ohayo ‘ludur ezelden . Başka bir gün kızın dans ettiği yere gider , bir bakar kız herkesle dans ediyor ola – mola – yuppi diyor bana ters uymaz anam der pardesüsü ile çıkar gider . Sonuçta bir türlü kavuşamayan aşıkları kadere bağlanan bir kaza kavuşturur . Yok anneannemin şeyleri olsa , yok o böyle gitse , şu şöyle dursa diyerek arabanın biri kıza koyar , kız 2.80 ! Dans ve naz hayatı biter , döner gelir çocuğun yaşadığı yere . Görür görmez sevişirler her aşık gibi . Sonra biri hızla gençleşmeye diğeri yaşlanmaya başlar , ortada buluşurlar . Bizim oğlan harbi Brad Pitt çıkar . Kız çocukları olur , yaşlı olmasın diye kurularlar . Ama bu sırada Bünyamin iyice gençleşmiştir . Kendisini Barcelona Paf ’tan istemektedirler . 14-16 ‘da hat-trick yapınca Beyza ile konuşur ''İkimize de bakamassın şaşı olursun'' der . Her kadın gibi her şeye sahip olmak isteyen kadın olmaz der , molmaz der ama bizim oğlan kaçar gider . Sonra dünyayı dolanır , kart atar , kızına laf atar , küçülür , ufalır ve turşucuk olur . Bu arada kız büyür 12 yaşına gelir . Bizim Bünyamin dayanamaz döner gelir kızını görür , kadını da yakından görür ! Artık ergenlik sivilceleri çıkmaya başlayan terse büyüyen bu manyak iyice bunar , yemek yediğini unutur , çatıya çıkar , itfaiye çağrılır , kurtarılır kısaca insanlıktan çıkar . Karısının kucağında bebek olur , uyur , ölür ve biz de rahatlarız . Bu arada günlüğü okuyan kız büyümüş ve katana gibi olmuştur . Hasta anasını bu karda kışta kıyamette yatakta meşgul etmektedir . Bir çiş yapıp geleceğim ayağına sigara içer , bu sırada fırsattan istifade kadın ''İyi geceler Bünyamin'' der ve ölür , bok böceği görünür kaybolur ve film zamanı simgeleyen Ercan Saatçi ‘nin tasarladığı bozuk saatin sulu görüntüsü ile sona erer . Düğmeci baba , yüzücü karı ve her boka karışan hemşireden bahsetmeye gerek duymamam figüran sevmeyen tarzımdan ileri gelmektedir .

Bu filmin anafikrine gelirsek ; herkes yüzücüdür , annedir, ressamdır , düğmecidir falandır filandır ama insan olmak en önemli şeydir , ona göre . Vakit nakittir , zamanın kıymetini bilin ulan .

Bir sonraki filmde tekrar görüşmek üzere görüşmek üzere …

Esen Kalın