Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mart 2010 Perşembe

Geçilmedi , Geçilmeyecek ...


ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.

Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor.

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.

Mehmet Akif ERSOY

1 Şubat 2010 Pazartesi

Siyah # 2

Herkesin Beşiktaş'ı farklıdır demiştim bir yazımda
Dün gece şahit olduk buna bir kez daha
Benim asla anlayamayacağım bir düşüncenin ürünü
Maalesef vücut buldu Akatlar'da
Açıldıkça oy pusulaları dolu olan sandık
Biz kaderimiz değişecek sandık
Bir üç sene daha ızdırap olmaz diyorduk
Bir kez daha çok kötü yanıldık
Ne kayıtsız kalırım ne de mücadeleden cayarım
Bundan sonra yeter denilecekse artık en çok ben bağırırım
Vazgeçmek mümkün değil sevdiceğimden ayrılamam
Turnikelerden içeri girince gerekirse bağrıma taş basarım
Şimdi bir süre siyahlar içinde sessiz kalma zamanı
Haftasonu tribünde üstümüzde beyaz olmadan oturmalı
Kalbimizin en güzel yerinde büyük bir yangın çıksa da
Beyaz günleri umut ederek sabırla durulmalı ...

Çocuklar inanın inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz
Güzel günler göreceğiz güneşli günler ...

Siyah ...

Yumdum gözlerimi
Karanlıkta sen varsın
Karanlıkta sırtüstü yatıyorsun
Karanlıkta bir altın üçgendir alnın ve bileklerin

Yumulu göz kapaklarımın içindesin sevdiceğim
Yumulu göz kapaklarımın içinde şarkılar
Şimdi orda herşey seninle başlıyor
Şimdi orda hiçbir şey yok senden önceme ait
Ve sana ait olmayan

Nazım Hikmet

13 Ocak 2010 Çarşamba

Öğrenmek ...

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
öğrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim.

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek
Gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek
olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el
sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da
“lezzet” kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

Mevlana

11 Ocak 2010 Pazartesi

Derinlemesine Paslar ...

Ödül almak ne güzel verdiğin emeğin karşılığında
Yaratmak Allah'a mahsus bir de çArşı pazar diye burun kıvıran güruha
Hangi milletten olursan ol tebaanı cezalandırırsan
Bir şarkı gelir yaradandan bedelini ödemeye razıysan
Ve temizlemek istiyorsan aynı sevdanın peşinde koşanları
Bulursun bir gün belanı
Aramızda kocaman bir fark var diyen o şarkıyı , cezanı ...
Belki masum değiliz hiçbirimiz
En sevdiğimiz şiir tarzı ne sürrealist ne dramatik ne epik
Sadece Optik !
Nasıl öldüğüyle ilgilenenlere inat
Nasıl yaşadığına bak bre gafil ...
Seçimlerle dolu ömrün rengi siyah beyaz olunca
Tercih etmeye kalkarlar geleceğin ne renk olacağını insanlar
Ya dur demeye karar verirler en hızlı kirlenen renge özlemle
Ya da devam diyecekler simsiyahın ağır tonlarca paralarıyla
Öyle ya bazılarına seçim şansı tanımaz yaradan
Belki bilmiyorsun ama bu dünyada senden büyük Allah var !
Betonarme inşa etmeyi vaadetmek midir bu dünyada iz bırakmak
Kazandıklarıyla gurur duyup bunu gösteriş sananlar
Peki ya kaybettirdikleri ?
Aldıkları , çaldıkları , zehir ettikleri ?
Utanma duygusunu kaybedenler için tek nasihat
Parayla satın alınan bir yastıktır
Başını ona koydukça vicdanını rahatlat !
Şeref , onur, haysiyet kelimeleri ile anılan bir geçmişi
Yok etmek üzere olan bir adamı gördükçe
Eğil ey güzel boynum eğil
Ne yapsaydım anca yazıyorum ben de işte
Söylesem fayda etmez sussam gönül razı değil ...

4 Ocak 2010 Pazartesi

Güzel Bir Gün , Güzel Bir Şiir

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencerini aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin...
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin..
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart,
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine,
Bak güzelim kahvaltının keyfine.
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin..
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile.

Sonra koş git işine, dünden önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine,
seni mutlu eden sesi duymak için "alo "de
Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa...
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla,
köpek görürsen okşa ,
çocuk görürsen yanağından makas al.
Sonra,şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı,
sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı,
hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak,
yüzünde güller açtıracak.

Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil,
vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi,
eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun
Sohbetin yemeğin, kahkahan olsun..

Arkadaşım
hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!

CAN YÜCEL

Not : Bugün benim doğumgünüm . Nice mutlu yıllar bana , iyiki doğmuşum . Isaac Newton'a kutlu olsun deyip herkese selam ederim ...

5 Eylül 2009 Cumartesi

Hayyam

İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tespih, post, seccade güzel;
Ama Tanrı kanar mı bunlara?

Var mı dünyada günah işlemeyen söyle:
Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle;
Bana kötü deyip kötülük edeceksen,
Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle.

Felek ne cömert ne aşağılık insanlara!
Han hamam, dolap değirmen, hep onlara.
Kendini satmayan adama ekmek yok:
Sen gel de yuh çekme böylesi dünyaya!

14 Ağustos 2009 Cuma

Hayyam

Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam?
Ben haramı helalı karıştırmam:
Seninle içilen şarap helaldir,
Sensiz içtiğim su bile haram .

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Sivas Rubaileri # 1

Defansında Yasin , okusan ne fayda ...
Forvetinde Martini görünce ...
Hiç uyar mı Müslüman adama Layla ...
Allahın Belçika'sında ...

Biz baldan tatlı sadece muhabbet sanardık ...
Meğer çok yanılmışız ...
Baldan tatlı bir tek şey varmış
Balili'yi satan hesabı karıştırmış ...

Önce bizi şampiyon yapmazlar ...
Sonra bizi Şampiyonlar Ligi'ne sokmazlar ...
Sizde bu antipatiklik varken ...
Sizi camiye bile almazlar ...

Sivas'ta var mı La ilahe illallah ...
Sıktı bu muhabbet dedik illallah ...
Kimin içki içtiğine karışamazsın sen efendi ...
O en büyüktür 99 isminden biri de Allah !

Tekmeleme artık yedek kulübesi
Saldırma hakemlere hilkat garibesi
Ülkenin en şirin kenti nasıl oldu da
Oldu antipatikliği baş köşesi ...

Kerem derdine yanarmış
Mecnun sararıp solarmış
Yediğin önünde yemediğin arkanda
Bunun bir de Sivas'ı varmış ...

t2oğlan der ki ; oğlan demeyin lan ayıp bana
Bir daha boyundan büyük laflar edersen yazık sana
Al Mecnun'u dolaş sen uzaklarda açılsın o kafa
Bu son uyarıdır sana ve artık sinirlerimizi SIVAZlama !

12 Haziran 2009 Cuma

Ntvspor Şiiri

Güntekin Onay verdin mi sen bu yüzsüzlüğe ?
Kaan Kural koydun mu sen kola uzmanlığınla kanala bu ne be ?
Zapotoçki dedikçe Sergen ve Sergen daha iyi bilir dedikçe Gürcan ...
Sol bek'lemiyoruz seni hiç bir zaman kötü yorumcu Hakan Ünsal ...
Güzel abimiz Fuat Akdağ ve Ercan Taner 'e rağmen ...
Soyumuz esmerdir bizim Burcu 'dan hallice ...
Gerçi alışkındık yıllardır Haşmetli Hınç Almalara ...
Yılmaz Mehmetlerin Demirkollarına ...
Ama yok mu seni Düzen Ersin ?
Öyle değil mi tekerleme kılıklı Loran Vayloyan lan ?
Hepimiz Ermeni de olabilirdik , süpermeni de hallederdik !
Çok sevdik dedik ya bir yerlerden bildirirken biz hep senleydik ...
Biz senin altyazıda sevindirme ihtimalini sevdik ...
Spor kanalı olduğun için kumandayı 79 'a kitledik ...
Karşılığı bu muydu döndürdüğünüz o meşhur ibre (kanal) !
Topuz 'u neden Fener 'e vermek istersin ...
Bir haberi yanlı ve yanlış neden sergilersin ...
Hani bugün imzalıyordu futbolcu
yoksa sen bir yerden mi yönlendirilirsin ...
Geçen hafta Yunan takımının olan Bobo 'yu da biliriz biz ...
Ayhan Şahenk önünden geçmeyecek sporseverler yaratmak mıdır
Gerçek amaç kanal sahibi kel abimiz !
Süveyş de bir kanal unutma sakın ...
Trt 'yi kaybedeli çok oldu , bir sendin renkli tarafa ayak uydurmayan
Ulan sen de mi Brütüs halleri yakışmadı lan ...
Son sözüm ayıp ettin be ntvspor
Affetmeyiz bunu , Beşiktaş adamın ''hatrını sor'' !

7 Mayıs 2009 Perşembe

Takoz ...

takma recep
mevzu değil ant olsun
canın sağolsun

unut recep
kaleden çıkardığın sayısız
topu unutmayız

boş ver recep
beşiktaşlıyız
halden anlarız

kendi kalesine gol atan da bizdendir

Malmö teselli (Recep Çetin için)

V.Ö.

31 Mart 2009 Salı

Sıcaklarda ...


Yukarıdaki amcam biraz abartı ama iki gündür hava ısındı , yakmaya başladı . Nisan olmadan bu sıcaklık hayra alamet değil der büyüklerimiz . Büyüklerse mevzubahis ; aklıma Nazım Hikmet ve onun İlhan İrem 'e esin kaynağı olan çok güzel şiiri gelmekte . Lafa bak lafa ; bir otel odasında seni düşünüp yalnızlığıma soyunuyorum ! Üff baba bu ne be fotoğraf makinesi ...

Bu sıcaklarda seni düşünüyorum
çıplaklığını
boynunu bileklerini
minderde ak bir kuş gibi yatan ayağını
senin söylediklerini.

Bu sıcaklarda seni düşünüyorum
bilmiyorum aklımda en çok kalan ne
gözümün önüne gelen
boynun mu bileklerin mi
çıplak ayağın mı
bana benim olurken söylediklerin mi?

Bu sarı sıcaklarda seni düşünüyorum
bu sarı sıcaklarda bir otel odasında seni düşünüp
yalnızlığımı soyunuyorum
biraz da ölüme benzeyen yalnızlığımı

23 Mart 2009 Pazartesi

Can Yücel


GÜZELE

Dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık
Yalnız senin küçücük elinle yalnızlık
Kandilli ilkokulu kadar kalabalık
Zilleri çaldığında düşlerinin
Sınıfların kapıları ardına kadar açık
Gökyüzünün , denizin , toprağın , hayalle , emeğin
Haklı sınıfları

Belki de baskın korkusuyla vefasız , akıntıya atılan
Kitaplar varya onlardan
Öğrenmiş Marx 'ı , gümüş balıkları
Ve belki de onun için o kadar ,
O kadar aydınlık ortalık ...

Sen ki çiçekleri toplamayan güzelim
Çicekleri sulayan çocuk
Ve ben ki buruk ve kavruk
Bir ihtiyar adamım artık
Öyle güzeldim ki senle , çiçeklerden çok
Ve anladım, anladım ki bir daha
DÜŞÜNDE BİLE GÖREMEZ İŞLER
DÜŞLERİN GÖRDÜĞÜ İŞLERİ

18 Mart 2009 Çarşamba

Çanakkale ...



















"Söyle Arkadaşım" dedi Anadolulu Mehmet
yanıbaşındaki Anzak erine
"nereden kopup gelmişsin ,
neden çökmüş bu mahsunluk üzerine ?"

"DÜNYANIN ÖBÜR UCUNDAN" dedi gencecik Anzak
"Öyle yazmışlar mezar taşıma .
doğduğum yerler öylesine uzak ,
örtündüğüm topraksa gurbet bana ."
"Dert edinme arkadaşım" dedi Mehmet
"değil mi ki bizlerle birleşti kaderin ,
değil mi ki yurdumuzun koynundasın ilelebet ,
sende artık bizdensin,
sende bencileyin bir Mehmet"

Çanakkale'de toprağının
üstü cennet altı mezar
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar .

"ya sen dedi Mehmet
oyun çağındaki İngiliz erine ,
"yaşın ne senin kardeş
böylesine erken buralarda işin ne ?"
"yaşım sonsuza dek onbeş"
dedi ufak tefek İngiliz eri .
"köyümde askercilik oynar
coştururdum trampetimle bizimkileri
derken kendimi cephede buldum
oyun muydu , gerçek miydi anlamadan ,
bir sahici kurşunla vuruldum.
Sustu boynumdaki trampet ,
son verildi böylece oyundan bozma işime
Gelibolu'da bana da bir mezar kazıldı
mezar taşıma "ON BEŞİNDE TRAMPETÇİ" yazıldı .
Öyküm de künyem de bundan ibaret .

Yağmur yağıyordu usul usul toprağa
gözyaşları düşerek üstüne sanki
damla damla ağlıyordu uzaktan uzağa
sahibini yitiren bir trampet .

"ya sizler" dedi Mehmet
dünyanın dört kıtasından
mezarlar dolusu erlere ,
"hangi rüzgar savurdu sizleri
bu bilmediğiniz yerlere"

kimi İngilizdi , kimi İskoç
kimi Fransızdı , kimi Senegalli
kimi Hintli kimi Nepalli
kimi Avustralya'dan kimi yeni Zelanda 'dan Anzak
gemiler dolusu asker
her biri niye geldiğinden habersiz
Gelibolu'nun oya gibi koylarından şizarak
tırmanmışlardı dağa bayıra
siper siper yara gibi yarılan toprak
mezar olmuştu savaş ardından onlara.
Kiminin BURADA YATTIĞI SANILIR
Kiminin ADI BİLİNSE DE MEZARI BİLİNMEZ
kiminin de mezar taşında
on altı on yedi on sekiz yaşında
EBEDİ İSTİRAHATE ÇEKİLDİĞİ yazılı .
Çanakkale topraklarında ,
her birinin erken biten yaşam öyküsü
eski yazıtlar gibi taşlara böyle kazılı .
"Anlamaz mıyım" dedi "halinizden kardeşler"
adına yazılı taşı bile olmayan asker
Anadolulu Mehmet
"ben de yüzyıllarca yaban ellerde
neyin uğruna bilmeden can vermişim
kendi yurdum uğruna can vermenin tadına
ilk kez Çanakkale 'de ermişim .
Uğrunda can verdikçe vatandı ancak
ekip biçtiğim padişah mülkü toprak
değil mi ki sizler alamasanız bile
bu topraklar almış sizi sizleri basmış bağrına
sizlere de vatan sayılır artık Çanakkale .

Çanakkale'de toprağının
üstü cennet altı mezar
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar .

Bir garip savaştı Çanakkale savaşı
kızıştıkça kızgınlığı dindiren
ara verildikçe ateşe
düşmanı kardeşe
döndüren bir savaştı .
Kıyasıya bir savaştı
ama saygı üreten bir savaş
yaklaştıkça birbirine
karşılıklı siperler
gönüller de yakınlaştı
düştükçe vuruşanlar toprağa
dostlar gibi kaynaştı .

Savaş bitti.
Ölenler kaldı sağlar gitti
köylü köyune döndü evli evine
kır çiçekleri geldiler akın akın
çekilen askerlerin yerine
yaban gülleri, dağ laleleri, papatyalar,
kilim kilim yayıldılar toprağa .
Siper siper
toprağın savaş yaralarını örttüler
koyunlar koruganları yuva yaptı kendine
kuşlar döndü gökyüzüne kurşunların yerine.
Çiçeğiyle yemişiyle yeşiliyle
silah yerine saban tutan elleriyle
geri aldı savaş alanlarını doğa
can geldi toprağa silindikçe kan izleri .
Yeryüzünde cennet oldu öylece
o cehennem savaş yeri
şimdi Çanakkale Gelibolu
bahçe bahçe, ülke ülke
mezar dolu .

Üstü cennet altı mezar
Çanakkale toprağının
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar .

Huzur içinde uyusun
vuruştukları toprakta
kavgadan kinden uzakta
yanyan dostça yatanlar .

Bülent Ecevit

* Şiirde büyük harflerle yazılmış sözler , Gelibolu yarımadasındaki İngiliz ve Anzak mezar taşlarından alınmıştır .