17 Ağustos 2011 Çarşamba
20 Temmuz 2011 Çarşamba
Bugün Dost Yaralanmış Yine Gönlüm Hoş Değil...
Bugün dost yaralanmış
Yine gönlüm hoş değil
Her yanı parelenmiş
Yine gönlüm hoş değil
Dost hasreti zor imiş
Her dem ahu zar imiş
Dert adamı yer imiş
Yine gönlüm hoş değil
Akarsu'yum yansam da
Kül olup savrulsam da
Bazı bazı gülsem de
Yine gönlüm hoş değil
- Elhamdürüllah önce Beşiktaşlıyım, sonra Müslümanım!
Hakem Vedat Okyar'ın yanına gelir,
- Tekme attın mı? diye sorar
- Attım hocam, der
- O zaman çıkmak zorundasın, deyip kart gösterir.
- Peki hocam, der çıkar.
Konuyla ilgili soranlara da şunu der;
- Ne yani? Hakeme Beşiktaş formasıyla yalan mı söyleyecektim utanmadan?
- Ben spor yazarı değilim. Eski bir futbolcuyum, nacizane futbol yazıları yazmaya çalışıyorum. Beşiktaşlı olduğum için de Beşiktaş'ın futbolunu yazıyorum...
- Maçın sonucu ne olur Vedat Abi?
- Her zaman söylediğim birşey var. Gönlüm elbette Beşiktaş'tan yana ama üç ihtimalli bir maç. Beşiktaş ya berabere kalır, ya yenilir ya da yener!
Valerenga için;
- Bunlardan futbol takımı olmaz. Olsa olsa iyi bir işçilikle oturma odası takımı olur...
- Biz Beşiktaş'ın sadece futbolcusu değil, idarecisi, taraftarı gibiydik. Mağlup oynadığımız bir maçta Sanlı (Sarıalioğlu) kaptanın taç atışı için topu almaya giderken ağladığını hatırlıyorum. Trabzonspor’la oynadığımız bir kupa maçıydı. İlk maçı 1-0 kaybetmiştik, turu geçmemiz için burada 2-0 kazanmamız gerekiyor. 1-0 öndeyiz ve penaltı kaçırdım. Sonra Lütfü golü attı ve turu geçtik. Golü atınca Lütfü’nün sevinçten kulağını ısırdım. Maçtan sonra da hastaneye götürdüm...
Yılmaz Erdoğan'a;
- Şık adam bir kere sana söyleyeyim, sen ne yaparsan yap, en şıkını yaparsın...
- Ben akrabalarımı tanımam. Benim akrabalarım Beşiktaş taraftarlarıdır...
Rıza Çalımbay'ın Gordon Milne tarafından libero oynatıldığı bir maç sonrası;
- Eğer Rıza liberoysa ben Alain Delon'um!
''Vedat Okyar isim babamsınız
ben yokken attığınız son penaltı
belirlemiş adımı
çalımlarınız ünlüymüş
bir de penaltılarınız
sadece bir tane kaçırmışsınız
yazılarınızda o aynı teknik
kim der ki sizden başka
“sahte okey” juanfran’a
vedat bey şık adamsınız''
(V.Ö)
- Bakıyorsun, spor yazarı kardeşlerimiz bir çay reklamına çıkıyorlar. Bana da teklif geldi. Hatta sakalını kes bile dediler, büyük de bir paraydı. Tenezzül edecek adam değilim. Ne işim var? Ben bir tek Çocuk Esirgeme Kurumu’na çıkarım. Futbolu bıraktığımda “jübile yap” dediler. Ben de “jübileyi Çocuk Esirgeme Kurumu için yaparım” deyince, “Sen böyle birşey yaparsan bir daha biz yapamayız, yapma bu yüzden” dediler, ben de yapmadım...
- 43 yaşına kadar top oynadım ben. Çok keyif alıyordum top oynamaktan. Ne sigara içtim, ne bira içtim 43 yaşına kadar. Gerçi şimdi o açığı kapattım biraz...
- Hakem sana haksızlık yapıyorsa, öyle bir oynarsın ki hakemi çimlere gömersin. Golüne ofsayt mı verdi, otuz metreden gol atarsın, hakemi de topla beraber kaleye sokarsın...
- Şu anda stoper bulma. Beğenmedigimiz, Vedat Abi'nin de hiç beğenmediği Baki'yi koy oraya. Tamam mı? Toraman'ın yanına...
- Baki'yi koyma abi!
- Farzet ki. En kötü şartlar bahsettiğim.
- Olmaz. Baki'yi koyma!
- En kötü şartlar bahsettiğim Vedat Abi...
- Yok olmaz. Ben antrenör olsam 10 kişi oynarım, Baki'yi oynatmam...
- Ben matematik bilmem, 4-4-2'den 3-5-2'den anlamam. Beşiktaş çıksın, Beşiktaş gibi oynasın kazanır... Beşiktaş çıksın, Beşiktaş gibi oynasın kazanır... Beşiktaş çıksın, Beşiktaş gibi oynasın kazanır... Beşiktaş çıksın, Beşiktaş gibi oynasın kazanır... Beşiktaş çıksın, Beşiktaş gibi oynasın kazanır... Beşiktaş çıksın, Beşiktaş gibi oynasın kazanır... Beşiktaş çıksın, Beşiktaş gibi oynasın kazanır... Beşiktaş çıksın, Beşiktaş gibi oynasın kazanır... Beşiktaş çıksın, Beşiktaş gibi oynasın kazanır... Beşiktaş çıksın, Beşiktaş gibi oynasın kazanır...........................................
6 Nisan 2011 Çarşamba
Seba, Çok İyi Televizyon... 1926 - ....
1 Şubat 2011 Salı
9 Eylül 2010 Perşembe
BAYRAM'ınız Mübarek Olsun...
BEŞİKTAŞ'ın şampiyonluğu kadar güzel günleriniz, Galatasaray'ın borcu kadar paranız, Fenerbahçe'nin Türkiye kupası kadar az derdiniz olsun... Bayramınız 1903 kere kutlu olsun...
28 Temmuz 2010 Çarşamba
Temmuz
Yaz mevisimi candır , candan yakındır .
Çalışırsın seyahate gidersin .
Öğrencisindir okullar tatildir .
Çocuksundur mahalle maçı olur ,
Kadınsındır kendini gösterirsin ...
Evlenirsin balayına gidersin
Bekarsındır alayına gidersin yazın .
Çocuğun erkek olur sünnet olur
Kızın nişanlanır mutlu olur yazın ...
Sıcaktır , denizdir , tişörttür yazın .
Yazın ferahlamaktır ,
Kışın kasvetini üzerinden atmaktır yazın .
Bir sahil kasabasında sabah kahvaltısıdır .
Mangalın yanındaki rakıdır yazın ...
Herkes çiçekli elbiselidir
Şortu olanların herşeyi yazın
Boğazlı kazağın esamesi okunmaz
Boğazda çay içmenin önsözü yazın ...
Caddede tabureyi dışarı atarsın sigaranı yakarsın .
Yasakları yasaklarsın , soğuk bira gibidir yazın ...
Gece nöbetinde üşütmez yazın
Sabah kalktın mı heryer aydınlık yazın ...
Şampiyon olursun sevinirsin yazın .
Şampiyon olamazsın umutlarını taşırsın yazın .
Transferi beklersin , bir ümit gelecek mi dersin .
Dünya Kupası , Avrupa Şampiyonasıdır yazın .
Kamp notlarındaki yıldızlardır yazın ,
Bu sene şunun senesi olacaktır yazın .
Yeni teknik direktör , yeni futbolcular
Yeniye dair ne varsa heyecandır yazın .
Herşeyiyle yazın güzeldir , iyidir , hoştur da ...
Temmuz senin gelmişini geçmişini s.kiyim ...
9 Mayıs 2010 Pazar
Annem Fenerlidir Benim
Hıncal Uluç da yapar ya hani , askere gitmeden önce annesi ile yaşadığı o unutulmaz anısını her sene yayımlar ya hani ; bizimkisi de o hesap . Gelenekselleştireyim istedim , daha önce girdiğim bir postu tekrar paylaşayım dedim . Bunu hiç bir zaman okumayacak olsa da Annem o benim daha ötesi var mı ? Seni Seviyorum güzel kadın , iyi ki varsın ...
Akraba sayısı az olan şanslı insanlardanım . Küçükken bayram ziyaretlerini yarım güne sığdırıp kalan zamanımı kız kaçıran ve torpil ile doldururdum . Sülalenin en büyüğü bizimkiler olduğundan çok fazla el öpmek için dolaşmışlığım da olmadı . Babamın ve annemin ebeveylerini göremediğim gibi amca lafını bakkala , manava bahşetmek zorunda kalmıştım . Annemin ablasına yokluktan anneanne derdim . Sitenin açılışında gördüğünüz ve sırtındaki polis yarası ile tanıştırdığım kuzenim gerçek kuzenim değil zaten . Kuzenimin çocuğu gibi birşey ! Aman çok uzadı . Asıl mesele soyadımın çevresinde toplanan bu güruhun Beşiktaş 'a gönül vermesidir . Sülalemin hepsi Beşiktaşlı derler ya , hah işte ben de onlardanım . Teyzeler , dayılar , enişteler Küçükyalı 'da oturmaktalar . Her büyük maçta mahalleyi inleten bir eniştem vardır . Klakson , zurna , korna , müzikle . 80 'li yıllarda çArşının kuruluşu sırasında tribün emekçisi olmuş , deplasman , kapalı farketmemiş kazan , Alen vazgeçmemiş , geceden beni de stada sürükleyip Beşiktaş 'ın ne demek olduğunu açıklamıştır . Benim üzerimde emeği çoktur . Teyzemden izin alıp , çocukları yatırıp ertesi günkü maça giden bir adamdır eniştem . Şimdi yeni açıkta ama semtte abiler her gördüğünde hürmet ederler . En ilginç özelliği ise alışkanlık işte , hala maça 3 saat önceden gider ! Oğlu ile 2000 senesinden beri tribündeki yerimizi alırız yanyana kombine yoluyla . Hani sahte kuzenim olan ! Dayım evlendikten sonra Beşktaş sevdasını evden sürdürmeye karar vermiş ama futbolcusunu , rengini , adını zikrettiğimizde bile gözleri parlayan bir ağabeyimizdir . Deplasman maceraları ve kavga mevzuları hala hafızamdadır . Sülaledeki ender gerçek akrabalarımdan olan öz dayım ise Almanya 'da ikamet edip ara sıra Gazhane tarafından yeni açığa nasıl bir gün önceden girdiğini anlatır geldiğinde buralara . Hatta geçen hafta koyalım artık be diye mail attı koskoca adam . İhtilal zamanında ülkeyi terketmek zorunda kaldığını ve Uğur Mumcu ile Bülent Ecevit 'in en yakın arkadaşı olduğunu duymuştum annemden . Sonra izin verildi de onu Nevizade 'de rakı keyfi yaşattım ülkesinde . Neyse ; gelelim bizim aileye . Babadan rengimizi belli ettik . Ağbeyim de aldı payını . Ama o da ne ? Aile içinde ihanet peşinde olanlar var . Kim mi , elbette kadınlar . Ablam Fenerbahçeli idi Metin Tekin parlayana kadar . Sonra bir baktık şampiyonluk kutlamalarında en önde bayraklarla ablam . O da bizim safha geçince tek kişi kaldı . Annem ...
Annem Fenerlidir benim . Bir anne ne kadar Fenerli olabilirse o kadar Fenerlidir annem . Maç seyretmişliği yoktur , takip mesafesi sınırlıdır . Maç sırasında ulusal kanal skoru sağ üstten vermese onu da bilmez . İlk 11 desem bakar kalır , anlamaz . Ama Fenerlidir işte . Metin Oktay 'ı seyretmek için ailenin büyüklerinden biri ile tribünde yerini de almıştır , Lefter , Can Bartu zamanını da yaşamıştır . Tüm yaşamı boyunca 4 Beşiktaşlı ile geçirmiş biri olarak asla yalnız değildir ya da ben onu o şekilde düşünmemişimdir . o öylesine Fenerlidir , o annedir . Ne kadar Fenerli olabilirki . Beşiktaş maçına yolcu eder beni . Dua et derim her veda sahnesinde , sevgiliye gidişte . Esirgemez , gücenmez , eder bilirim . Beşiktaş 'ın her rakibi ayrıca onun da rakibidir . O beni , ben Beşiktaş 'ı . Sevgi zincirleme devam eder . Üzgün gelirim eve maç sonu ya da bir sonraki gün görür beni mağlubiyetle kapanan bir akşamdan sonra . Teselli eder kendince . Kötü mü oynadılar oğlum diye sorar elinden geldiğince . Seyretmiştir maç sonrasını eğer yenilmişsek . Suçlu ararız beraber . Ben isyan ederim , o beni düşünür . Annem Fenerlidir benim hem de yıllardır bu kadar çok Beşiktaşlı 'nın yanında kalabilmişken . Fenerbahçe maçlarında işler biraz değişir . Önce yukarıda anlattığım eniştemin karısı annemi taciz telefonlarına başlar . Dua et bize babında . Annem o telefonlarla anlamıştır yıllardır haftasonu derbi olduğunu . Hadi lan ordan der teyzeme buradan söyleyemeyeceğim tabirlerle . Taciz bitmez . Müziğin sesini açarım sonuna kadar tüm ev duyar . Beşiktaş marşları ve tezahüratları elbette . Küfürlü olanları kapsama alanı içindeyse biraz kısılır , kabul edilebilir kısmı ise bastırılarak bağırılır . Mırıldanır ve görüşürüz der geçer gider . Büyük gün gelir , oğul evden çıkmak üzereyken annesi sorar yıllardır hep aynı şekilde :
- Ne olur oğlum maç ?
- Bilezik gibi geçireceğiz be anne ...
- Hahahaha ...
- Kusura bakma be anne ama öyle , dua et sen bize ...
- Beddua ettirme hadi git , aman kendine dikkat et .
Bu diyalog ben kendimi bildiğimden beri böyledir . Bilezik lafı artık küfür değildir bu ailede , ana-oğul arasında keyifli bir atışmadır sadece . Yenilip geldiğimde dalga geçmek yerine teselli etmeyi seçer . Daha bilezik lafının karşılığını görmemişimdir . Ancak ben değişmem hep aynısını söylerim karşıdan kontra gelmez nasıl olsa. Annem Fenerlidir benim işte . Bir anne ne kadar Fenerli olabilirse . Yarın akşam yine dejavu yaşayacağız biz . Sabah evden çıkarken annne dua et diyeceğim , o an anlayacak akşama maç olduğunu ya da şimdiden teyzem bir yoklama çekmiştir . Ulusal kanal verse de seyretmeyecektir biliyorum , dayanamaz . Ama maç başlamadan bilezik gibi diyeceğim anne geçireceğiz . Gülecek , bir anne nasıl küfür ederse o kadar edecek oğluna . Maç sona erecek yeneceğiz ya da son altısında olduğu gibi hüzün . Suratım beş karışsa annem teselli edecek , eve neşe içinde gelirsem hadi lan ordan diyecek . Sülalede ve bu gönülde tektir . Annem Fenerlidir benim . Bir anne ne kadar Fenerli olabilirse ... Ve sırf bu yüzden Fenerbahçe 'yi bile seviyorum ben ...
1 Mayıs 2010 Cumartesi
1 Mayıs Emekçiler Bayramı , Yaşasın Malzemeci Süreyya
Bizimle unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız? Bir maçta siz yedek kulübesinde otururken bir taraftarın size "Sen hiç konuşma bıyıklı 15 senedir maçlara geliyorum hep yedeksin" dediği doğru mu?
İşin aslı şöyle. Biz Antalya kampındaydık. Galatasaray’la Efes Kupası’nı oynayacaktık. Takım sahaya çıktı, kulübeye yerleştiler. Biz de malzemelere bakmak zorundayız orada. Taraftarın biri giyinmiş, Siyah Beyaz bayrak almış eline, tam kulübeyle yan yana bir yerde amigoluk yapıyor. Maç başladı bir iki dakika oldu, oradan bağırmaya başladı. Kulübede de hatırladığım kadarıyla Tigana, Sergen, Okan Buruk, Murat Şahin, Tayfur Havutçu oturuyor. Oradan başladı önce hocaya bağırdı değişiklik yapamıyorsun, sen git yaramaz adamsın diye. Tayfur’a bağırdı yaşlandın artık, futbolu bırak sen diye. Okan’a bağırdı sen Galatasaraylısın git orada oyna diye. Sergen’e git at yarışı oyna diye bağırdı. Baktım herkese geliyor sıra. Biz de sıralanmışız orada oturuyoruz. Kendi kendime dedim Süreyya sıra şimdi sana da gelecek. Kalktım gittim adamın yanına, “Herkes rahatsız oluyor, daha gol yok bir şey yok hemen başladın sıradan hepsini rahatsız etmeye, otur efendi gibi maçını seyret yoksa polis çağırıp seni attıracağım” dedim. Bana baktı, “Bıyıklı sen çok konuşma, 15 senedir maçlara geliyorum hep yedeksin, insan bir gün oynamaz mı?” dedi. Tabi herkes afalladı, birbirine bakıyor. Futbolcular gülmeye başladı zaten. Ama adam hala susmuyor. “Kiralık da mı vermiyorlar seni, hangi başkan hangi yönetim gelirse, sen buradasın, torpilin nerden?” diye devam etti. Böyle komik bir anıydı işte.
Bir de Kore’de unutamadığım bir anı var, malzemeci arkadaşım Ünal’la beraber. Gerçi biraz üzücü bir anı bu aslında. Kore’de bir maç yapacaktık. Maç bitti, takım çıktı önden otele gitti. Biz de Ünal’la minibüse geldik malzemeler vardı, onları aldık yavaş yavaş gidiyoruz. Ben de arka koltukta yattım, uyuyorum, 2 saatlik yolumuz vardı. Önde de Ünal bir de tercüman arkadaş konuşuyorlar. Bizim şoför ışıklarda geçmeye çalışmış. Yukarıdan bir araba gelip bir vurdu ortadan, ben sıkıştım araya. Hastaneye götürdüler, röntgen çekelim, onu çekelim, bunu çekelim bırakmadılar tabii. Sonra tekrar minibüse bindik, otele doğru gitmeye başladık. Otele yaklaşınca bir baktım, otelin önü dolu olduğu gibi. Ünal’a dedim “ Bak görüyor musun, nasıl bekliyor bizi millet, kaza yaptığımızı öğrenmişler tabii”. O da “Valla helal olsun” dedi. Tam indik arabadan bir başladılar “ Hadi ya nerede kaldınız ya” diye bağırmaya. Meğer çarşıya gezmeye gideceklermiş, otobüsle gitmek istememişler, minibüsü bekliyorlarmış. Kazadan falan haberleri yok.
Mesela benim iki çocuğum dünyaya geldi, ben hep yurtdışındaydım. Onlar da hep olaylı oldu zaten. Kıbrıs’a gitmiştik, Gordon Hoca vardı. Eşim de o zaman hamileydi. Biz gittik, bir gün sonra doğum yaptı. Bizim de 22 gün orada kalmamız lazım. Ekol olsun diye Metin, Ali, Feyyaz ‘dan dan birini koy dediler bana. Ben de hanımı aradım, çocuğun adını koymayın da maçlar başlayacak, ilk gol atanın ismini koyarız dedim. Sonra geldik İstanbul’a, aradan 15 gün daha geçti. Tam 1,5 ay oldu. Eşim sabırsızlanıyor tabi artık. Araya Milli Takım girdi, 15, 20 gün de öyle bekledik. Sonra burada Trabzonspor’la oynadık, berabere kaldık. Diğer hafta Bursa’ya gittik, orada da berabere kaldık. Sonra geldik burada Karabük spor’la oynayacağız artık. Karabük de yeni çıkmıştı lige. Artık 5, 6 olur diyoruz. Metin, Ali, Feyyaz hepsi atar diyoruz. Birinci devre bir tane İngiliz oyuncu vardı, Walsh, o bir gol attı. İkinci devre oldu ama gol olmuyor. Son dakikalara geldik artık, Walsh girdi yine sol taraftan, Metin’le Feyyaz’a çıkarsa gol olacak. Bomboşlar, kimse yok. Kaleci zaten ayaklarını uzatmış. Orada kalecinin altından yine gol oldu, yine Walsh attı. Maç bitti 2-0, hanımı aradım babamın ismini mi koyacaktık ne koyacaktık, koyalım artık şu çocuğun ismini dedim.
Kızımda da yine aynı, İsviçre’deyim bu sefer. Yağmur yağıyor tabi orada sürekli. Tam sahaya geldik, Ünal’la beraber sahadaki işlerimizi hallediyorduk. Ahmet Ateş var bizim kulüpten. O sahaya geldi bana işaret ediyor, gel gel diye. Gittim yanına. Yağmurdan sırılsıklam olmuşuz ama. İstanbul’dan haber geldi, kızın oldu dedi. Ben de iyi dedim alıştık artık. Tabi futbolcular falan, herkes beni tebrik etmeye başladı. Del Bosque Hoca vardı o zaman. Merak etmiş o da sormuş kızı oldu demişler. Çağırdı beni yanına, gittim. Tabi o konuşuyor ama anlamıyorum ben, teşekkür ediyorum öyle. Tercüman geldi yanımıza. Meğer ismini ne koyduğumuzu soruyormuş. Hoca daha yeni geldik buraya ama dedim, ellerimi yukarı kaldırdım, Allah büyük dedim. O da ben ellerimi havaya kaldırınca, Yağmur koyduk anlamış. Yoksa Yağmur mu koydular ismini dedi tercümana. Ben de tamam o zaman Yağmur olsun dedim hocaya. Eşimi aradım Yağmur koyalım adını dedim, öyle karar verdik.
18 Mart 2010 Perşembe
Geçilmedi , Geçilmeyecek ...
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor.
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.
Mehmet Akif ERSOY
8 Mart 2010 Pazartesi
14 Şubat 2010 Pazar
Başka Sevdalarda Gülmedi Yüzümüz Kutlu Olsun Beşiktaş'ım Sevgililer Günümüz ...
BENDE HERKES KADAR AŞIK OLDUM . HEPSİ GÜZEL BAŞLADI AMA BAZILARINDA BEN TERKETTİM , BAZEN DE TERKEDİLDİM . ÇOK AĞLADIĞIM ZAMANLAR DA OLDU , SEVDİĞİM İLK KADIN MESELA ... AŞIK OLMANIN HÜZÜNLÜ BİRŞEY OLABİLECEĞİNİ İŞTE O ZAMAN ÖĞRENDİM , KARŞILIK BEKLEMEDEN SEVMEYİ DE . GERİYE DÖNÜP BAKINCA ANLADIĞIM ŞEY ŞU ... SEVMEK SEVİLMEKTEN DAHA GÜZEL BİR ŞEY . BEN AŞK DİYİNCE ; BEŞİKTAŞK DİYENLERDENİM ...
10 Şubat 2010 Çarşamba
1 Sene ...
''İlk hoşgeldini kuzenim yapsın istedim , bilirsiniz utangaç yapımı !''
... Demiştim bundan tam bir sene önce . Nasıl geçti ne ara bitti anlayamadan ikinci senesine girdi bu site . Tam tamına 1.142 post , 52.000 ziyaretçi ve 1.000 yorum ! Geriye baktığında anlıyor insan anca ... İlgilenenlere , takip edenlere , yorum yapanlara , küfür edenlere teşekkürü bir borç bilirim hem ağlarım hem devam ederim . Zamanım oldukça ve Beşiktaş bana yazacak birşeyler buldurdukça bu site varolacak . Dedik ya Beşiktaş özne gerisi hikaye ! Bu haftayı eski yazılarıma ayırmak istiyorum müsaadenizle . Hem biraz nostalji yaparız hem de yeni izleyicilere göz kırparız . Sevgilerle ...
1 Şubat 2010 Pazartesi
Ölüm Allahın Emri ...
Akşam olunca kuşlar dönerken bir hüzün çöker dolar gözlerim
Issız ovaya yağmur inerken bir hüzün çöker dolar gözlerim
Kim aramış kim bulmuş dertlerine çare
Ölüm Allah'ın emri ayrılık olmasaydı
Gün batısında sular kararır
Bir hüzün çöker dolar gözlerim
Karlı dağlardan aşan yollarda
Bir hüzün çöker dolar gözlerim
Kim aramış kim bulmuş dertlerine çare
Ölüm Allah'ın emri ayrılık olmasaydı
Yıllarca seni bekledim durdum
Göç vakti geldi artık yoruldum
İstemem tatsın aşk acısını her kim anarsa Barış adını
Kim aramış kim bulmuş dertlerine çare
Ölüm Allah'ın emri ayrılık olmasaydı
Barış Manço
Barış Manço # 1 Şubat 1999
99 yılı ...
Pazar gecesi saat 11.00 civarı ...
TGRT seyrederken bir alt yazı ...
''Barış Manço hastaneye yatırıldı''
Beynimden vurulmuşa dönüyorum ...
Kumanda elimde tüm kanalları dolaşıyorum ...
Hiç bir haber yok ...
Tekrar dönüyorum TGRT kanalına ...
Canlı yayında doktoruan bağlanıyorlar ...
Sonra da Doğukan'a ...
''Babam iyi'' diyor ...
Saat 12.00 ...
Ocak ayı o an bitiyor ...
1 Şubat tarihi acıyı yavaş yavaş çekiyor ...
Sonra başka bir alt yazı ...
Hayatımdaki en vurucu cümle ...
''Barış Manço öldü!''
96 yılı ...
Lisedeyim o zamanlar ...
Babam bisiklet almış ...
İstanbul pedallarım altında ...
Kulağımda bir MFÖ bir de Barış Manço ...
Karışık kaset kavramının son zamanları ...
Karar veriyorum o an ...
Tüm kasetlerini almalıyım bu adamın ...
Bu adam benim ilahım ...
89 yılı ...
Daha 9 yaşındayım ...
Teybimde daima Madonna ve Micheal Jackson şarkı söylüyor ...
Notorius , A-HA , Bon Jovi , Stick , Both On The River ...
Tom Cruise ile birlikte o motorsiklette beraber ...
Take My Breathe Away'i kanon şeklinde icra ediyoruz ...
Ablam ve abimin Blue Jean koleksiyonları sağolsun ...
Repertuarım geniş ...
Çıkartmalar hala çalışma masamı süsler ya ayrı mesele ...
Bir de Türk var kasetçalarda ...
Barış Manço ...
Kara Sevda'yı söylüyorum bağıra bağıra ...
Komşuların bir kaç kez uyardığını hatırlıyorum ...
Hayııırrr hayır yüzzbin kere hayırrrr ...
Derken ...
7'den 77'ye herkesin sevgilisi ...
Bende ise bir fazla ...
Hayatımdaki ilk kasetim ...
''Darısı Başınıza !''
Ağlamam bitince saate bakıyorum ...
05.00 ...
4 saatlik ağlama krizi yerini baş ağrısına bırakıyor ...
En sevdiğim adam ...
Ölümle yüzleşiyorum ...
Akrabasını bile henüz kaybetmemiş ben için ...
Ne acı ...
10 sene öncenin eski kasetçaların yerinde ...
Yenisi var ama içinde yine aynı kaset ...
Nasip olmaz herkese ...
''Darısı Başınıza''
Bakırköy'de ...
Tren istasyonundan Ataköy minibüslerine giden yolda ...
Kaset ve aksesuar malzemeleri satan ...
Seyyarlar vardı eskiden ...
Tümünü ordan alıyorum ...
Harçlıklarım cebe değil ...
Kasetlere gidiyor ...
Hırs yaptım tüm şarkılarını ezbere bilmeliyim ...
Bu yüzden tüm kasetlerini almalıyım ...
6 ay yetiyor ...
13 kasetin aldığı zaman bu ...
Artık benden mutlusu yok ...
Jim Morisson etkisi yırtık pantolon ...
Barış Manço tesiri her parmağımda bir yüzük ...
Saçlarım omuzuma geliyor ...
Ağzımda aynı türkü ...
''Gülpembe , Dönence , Yaz Dostum vesaire ...''
3 Şubat 99 , Çarşamba ...
Sabah erken kalktım ...
Görevden öte , bu hayattaki en sevdiğim adamı ...
Son yolculuğuna uğurlayacağım ...
İstikamet AKM .
Girmek zor , alırlar mı içeri bizi bilmiyorum ...
Oraya gireceğiz başka yolu yok ...
Ağlıyorum durmadan ...
Annem odamın kapısını çalıyor ...
''Oğlum kendine gel''
O sırada çalan şarkı
''Gel !''
Bir sabah erkenden seherle gel
Kimseler görmeden gizlice gel
Bülbüller ötmeden sessizce gel
Yeter ki bana gel ...
Ev telefonuma taziye mesajları geliyor ...
O zamanlar cep telefonum yok ...
Akrabam ölmüş gibi ...
Bilenler ne çok sevdiğimi ...
İlk duyduklarında beni arıyorlar ...
Sağolsunlar ...
Onlarca telefon ...
Her telefonla bir ok daha saplanıyor kalbime ...
''Ölüm allahın emri , ayrılık olmasaydı of offf ...''
AKM'nin içindeyim ...
Yüzlerce ünlü ...
Binlerce insan ...
Dışarıda kalanları saymaya gücüm yetmiyor ...
Ben diyeyim İnönü Stadı ...
Siz deyin Nou Camp !
Halit kıvanç çıkıyor ...
Gözleri yaşlı ...
Şarkıları çalıyor ...
Dıral Dedenin Düdüğü ...
Kürsüye arkadaşları , ailesi davet ediliyor ...
Alkış tufanı ...
Bir siyasetçi yuhalanıyor ...
Çıkıyoruz dışarı ...
Şanslı hissediyorum kendimi ...
O an orada olmak çok önemli ...
Gitar çalıyor arkadaşım ...
Yaklaşıyorum yanına ...
Hoşgeldin babında dönüyor Barış Manço'ya ...
Açıyorum bir bira ...
İçiyoruz o büyük adama ...
Kaç kadeh onun şerefine kalktı indi bilmiyorum ...
En kötü sesimizle başlıyoruz yine ...
''Ellerimle büyütttüm solar iken dirilttiğim ...''
Üniversiteye hazırlanma senesi o aralar ...
Mef dershanesi var Bakırköy'de ...
Devamsızlık yapıyorum ...
Eve telefon geliyor ...
Annem açıyor gelen sese cevabını duyuyorum ...
''Bir yakınımız vefat etti de ... ''
AKM'den sonra arabayı bıraktığımız otoparka doğru yürüyoruz ...
Aşağıya doğru giderken arkada binlerce kişi kalıyor ...
Gümüşsuyu ...
Hızlı adımlarla giderken ...
O an hayat duruyor ...
Zaman geçmiyor ...
Kimse yok yanımda ...
Sesler geride kalıyor ...
Caddede , hemen önümde bir cenaze arabası görüyorum ...
Çevrede kimsecikler yok ...
Trafik yavaşlıyor ve önümde o yeşil araba duruyor ...
Bir metre önümde hayatımın anlamı ...
Yaşlar boşanıyor şu andaki gibi bu satırları yazarken ...
Meğerse arka sokaktan çıkmış cenaze ...
Kalabalık görmesin diye ...
Beni kalabalık olarak görmemiş ...
Sağolsun Barış Abi ...
Dokunuyorum o arabaya ve tabuta ...
Sessizlik ...
Sadece hıçkırıklarımı duyuyorum ...
Trafik açılıyor ...
Ben orada kalıyorum ...
Ara sıra bazen orada buluyorum kendimi tüylerim diken diken ...
Hayatımın adamı ile başbaşa ...
Zaman yine duruyor diyorum ...
11 sene geçmiş ...
Ağlıyorum ...
Ataköy'de oturuyoruz ...
John Lennon mı daha büyük Barış Manço mu muhabbeti ...
The Beatles'a aşık arkadaşımız zorluyor sabrımızı ...
Dayanamıyor mekan sahibi , kulak misafiri ...
''10 sene sonra anlayacaksınız'' diyor ...
''Barış Manço'nun değerini''
Nokta koyuluyor muhabbete ...
Söylenecek pek bir şey kalmıyor ...
Ekvator ...
Elinde bir kap su ...
İçine bir kibrit çöpü atıyor ...
Dünyanın ortasından geçtiği farzedilen çizginin ...
1 metre gerisinde o çöp sağdan sola dönüyor ...
1 metre öne gidiyor ...
Aynı çöp bu sefer soldan sağa dönüyor kabın içinde ...
Dün gibi aklımda ...
Küçüğüm tabi akıl erdiremiyorum ...
Çocuğun olursa adını ne koyacaksın sorusunun karşılığı ...
Barış ...
Nedense bu cevabıma kimse şaşırmıyor ...
Neden diye bile sormuyor ...
Sadece gülümsüyor ...
Ben de ...
2000 yılı ...
Odamı baştan yaratmak istiyorum ...
Poster , yazı ve bilimum resimden bıkmışım ...
Aylardır aklımda bir fikir var ...
Çok zamanımı alacak ama değer diyorum ...
2 gün sonra annem görüyor ...
Tutamıyor kendini ...
Sarılıyor bana ...
''Oğlum'' diyor ...
Helal sana ...
Tüm duvarlarda Barış Manço şahitliğinde ...
Küpür , gazete , poster ve ölümü üzerine yazılan ...
Köşe yazıları önünde ...
Ana-oğul ağlaşıyoruz ...
Odam artık çok güzel her gördüğümde ...
O da beni görüyor diyorum ...
Arada dua da ediyorum ...
Konuşuyoruz ...
Eyvallah diyor bana ...
Biliyorum ...
Levent Camii'nde Mahsun Kırmızıgül'ü görüyorum ...
Simsiyah ...
Ünlü cenazesi ya önlere ulaşamıyoruz ...
İçerideyiz ama Barış Manço uzakta ...
İzdiham kelimesi anlamını buluyor ...
Taşıyamadan konuluyor bir saat önce dokunduğum arabaya ...
Gidiyor ...
Şimdi istikamet Kanlıca ...
Mezarlığa ...
2009 yılı ...
Pazar ...
Tam onuncu kez ziyarete gidiyorum ...
1999-2009 ...
10 oldu mu be ?
Huzurlu uyuyordur bu manzara eşliğinde ...
Boğaz ve köprü olağanüstü ...
Ellerimi açıyorum onuncu kez ...
Her 1 Şubat'ta olduğu gibi ...
Yine yanındayım senin de dediğin gibi ...
''Kimse sevemez benim gibi seni ...''
Mançoloji ...
Best Of diyorlar ya bu tür kasetlere ...
Herkesin Best Of'u kendine ...
Ayırmıyorum hiçbirini ...
Yapsam ben de bir tane ...
Kaset yetmez hepsi sığmaz bir kasete ...
Eve dönüyoruz artık ...
Son görev de tamamlandı ...
Mihrabat Koru'sunda mezarında binlerce kişi ...
Bu kadar kalabalık kimseye nasip olmaz ...
Bilseydik ya yaşarken değerini ...
Ali Kırca sahipleniyor sonraları ...
Ulan Siyaset Meydanı'nda Barış Manço ...
''Tüm yasakları yasaklamalı'' deyince
Sustursaydın ya yuhalayan ayıoğlu ayıları ...
Ya da kaldırmasaydınız 7'den 77'ye denilen ...
Harika programı ...
Öldüğü zaman sahiplenince bu güzide adamı ...
Vicdanınız mı rahatladı ?
Ispanak seviyorum ...
Yatmadan önce dişlerimi fırçalıyorum ...
Arabanın arka koltuğunda oturuyorum ...
Kimo diyorum kapı çaldığında ...
Ve annem ile babamı hiç üzmüyorum ...
Sanırım ben hala kanıma işleyen bu nasihatları ...
O devirde yaşayan her çocuk gibi ...
Hiç ama hiç unutamıyorum ...
2010 yılı ...
Bugün ...
İlk defa gitmedim mezarına yıl dönümünde ...
Gideceğim illa ki ...
Bekliyordur mutlaka sadık sevdalısını ...
11 sene nasıl geçti bir anda ...
Neler değişti , neler hala aynı ?
Değişmeyen tek şey değişimmiş , yalaaan ...
10 puan 10 puan 10 puan 10 puan ...
Kırk puanla şampiyon daima ...
Barış Manço bu , hiç bir şeye benzemez ...
Elimden geldiğince nefesim yettiğince ...
Anlatılacak nesilden nesile ...
Kulaktan kulağa değerleri , bizdeki emekleri ...
Şarkı sözleri ...
Ve asla unutmayacak seni
Söz - Müzik : Bu satırların sahibi ...
24 Ocak 2010 Pazar
Uğur Mumcu # 1942 - ...
24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu suikaste kurban gitti . Suikastin failleri halen bulunamadı ...
4 Ocak 2010 Pazartesi
Güzel Bir Gün , Güzel Bir Şiir
Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencerini aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin...
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin..
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart,
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine,
Bak güzelim kahvaltının keyfine.
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin..
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile.
Sonra koş git işine, dünden önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine,
seni mutlu eden sesi duymak için "alo "de
Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa...
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla,
köpek görürsen okşa ,
çocuk görürsen yanağından makas al.
Sonra,şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı,
sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı,
hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak,
yüzünde güller açtıracak.
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil,
vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi,
eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun
Sohbetin yemeğin, kahkahan olsun..
Arkadaşım
hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!
CAN YÜCEL
Not : Bugün benim doğumgünüm . Nice mutlu yıllar bana , iyiki doğmuşum . Isaac Newton'a kutlu olsun deyip herkese selam ederim ...
31 Aralık 2009 Perşembe
Yılbaşı Demek ...
Yılbaşı demek ; tombala , kuruyemiş , milli piyango ve dansöz demektir . TRT'de yasaklı olan sanatçıları yılda bir kez olsun izlemek demektir . Azıcık Zeki Alasya çokça Metin Akpınar demektir . Bir önceki yılı yaşlı olarak uğurlayan yeni yıl bebesine katlanmak demektir . Komedi Dans Üçlüsü demektir . Orhan Boran kalitesi ve Halit Kıvanç samimiyeti demektir . Evde akrabalarla birlikte sobadaki kestaneleri sabırla beklemek demektir . Büyüklerin içtiği rakıya kola ile karşılık vermek demektir .Yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl herkese kıtlu olsun şarkısına eşlik etsin demektir ...
Eski yılbaşlarını özledim ...
Beşiktaşlı Seneler ...
Sağlığınız Nobre'nin topu istop ettiği kavalı gibi sağlam
Umudunuz Delgado'nun dönebilme ihtimali kadar iyimser
Paranız başkanın kulübe olan kişisel borcu kadar çok
Hayatınız Mustafa Denizli'nin tavşanları gibi sürpriz dolu
İşleriniz sol açık değil santrofor Bobo gibi yerinde
Aşkınız ve sevginiz Beşiktaş taraftarı gibi coşkulu
Yeni yılınız kutlu , mutlu ve Beşiktaşklı olsun .
Beşiktaş ve sizlerle hep birlikte , Nice Senelere ...
30 Aralık 2009 Çarşamba
İyi Seneler Ama Bu Şekilde Değil ...
Bu gün 2 kişi seni sordu,
Cep numaranı istediler. Verdim.
Seni nasıl bulacaklarını da tarif ettim.
Kızmadın değil mi?
Seni ne yapacaklarsa artık!
Beni nereden tanıdıklarını da bilmiyorum.
Çok da samimi davrandılar
Sanki 40 yıldır arkadaşmışız gibi
Bu gece yola çıkacaklarmış, hazırlıklı ol,
Sana çok iyi bakacaklarmış.
Onlara inandım!
Adlarını sordum,
Birinin adı Sağlık,
Diğerinin adı da Mutluluk muş.
2010 da hep sende kalacaklarmış.
Mutlu yıllar :)
Not : Mail Box'ıma biraz önce düşen mail bu . Bu , bu ne lan bu !
27 Kasım 2009 Cuma
En Güzel Kurban Bayramı
Yurtta Fenerbahçe Cihanda Manchester . Ne mutlu bir Kurban Bayramıdır Allahım bu ! Beşiktaşlılar en başta olmak üzere ; küçüklerimin gözlerinden , büyüklerimin ellerinden ve yaşıtlarımın yanaklarından öperek buralara işi düşen , takip eden , yorum yazan ve ilgilenen herkesin ayrı ayrı ve topluca Kurban Bayramlarını en içten dileklerimle kutlarım .