16 Mayıs 2010 Pazar

Tarih Tekerrürden İbarettir ...


Ekşiden Beşiktaş'tan ...


O Çukur Böyle Çukur ...



20 Nisan'da yazmışım bu postu . Önce kupada sonra ligde baş rolde Trabzon ! Bursa şampiyon ... Fenerbahçeli arkadaşlarım çoktur , üzüldüm hayal kırıklıklarına ama köpek balonu yapan başkanlarına armağan olsun Bursa'nın ufak tefek taşları türküsü ! O çukur kazıldıkça , kibir varoldukça , başarıya giden her yol mübah sayıldıkça , Emre Belözoğlu gibiler futbol oynadıkça , medya sanki hiç bir şey olmamış gibi 'padişahım çok yaşa' diye haykırdıkça ... Bu az bile ! Allah büyüktür unutmayın Fenerbahçe Cumhuriyeti'nden bile ...

Beni Facebook denilen zıvanadan bilenler Pazar akşamı nasıl ondan çıktığıma canlı şahit olmuşlardır . Bu yüzden sinirsel durumu yenip birşeyler karalamak işime şimdi geldi . Yoksa hem pişman olacağım şeyler okuyacaktınız hem de tepki olarak Fenerbahçeli annem başta olmak üzere tüm sülalem sorgulanacaktı . Böylesi iyi oldu , üstünden zaman geçtikçe unutulmayacak tek şey Şaplorenz televizyondur cümlesinden mütevellit yatacak yerin yok lan Bilica !

Sahaya 412 savunma oyuncusuyla çıkmanın bedelini 1 dakikada ödetince usta ayak Alex , yedek kulübesinde yersin böyle tırnak yanında cornflakes ! Hangi akla hizmettir kazanman gereken bir maça 312 ön libero , 64 sol bek ve 26 stoper ile başlamak ve al sana hızlı kapak ! Sakat Tello'dan medet ummanın Burak Kut'tan dünya starı yaratmayı beklemekten ne farkı var ? Çeşme'de yitirilen bir sezonun iki gözü iki çeşme kalmış taraftarından ne istiyorsun ? 2.500 kişi ve bir çükü başı açıkta terbiyesizin günahı ne peki ? Televizyondaki milyonların ? Bu mudur son atımlık barutun ? Camianın heyecanlandığı bir pozisyon yoksa koskoca 90 dakikada şimdiden nasıl beklersin önümüzdeki sezon heyecanlansın bu taraftar be usta ? 2 haftalık hakem hatalarıyla mı kaybedildi bu sezon yoksa ilk 8 haftadaki teknik adam hatalarıyla mı haydi gel de bunu sorgula ! Haketmedi Beşiktaş , kazanmayı , şampiyon olmayı , iyi oynamayı . Mücadeleye eyvallah , emeğe bravo ama galibiyet sadece bunlarla gelmiyor . Kahinlik ise artık ortçağda , atın mesaj gelsin kupa . Yok yaa !

Fenerbahçe'ye tebrikler . O yola girmişlerdi , bir şekilde çıkmamayı başardılar . Ama o ''bir şekil'' dediğimiz şey zurnanın eşelendiği yer ola ki ne desem boş . Ne söylesem faydasız . Zira maç öncesi köpek balonları yaptıranlar , rakip taraftarı köpek yerine koyanlar ve misafir yöneticileri azarlayanların sonunu pek hayırlı görmüyorum . Maç sonunda Beşiktaş tribünlerine gelip cebindeki parasını gösterenler yaşayacak ne yaşanacaksa . Bu şekilde bir Denizli faciası yaşanmıştı . Bir diğeri de bu sene olacak gibi . Bu kadar ah alınırsa ; kibir , pişkinlik ve ahlaksızlık kazanma adına bu denli zirve yapmışsa Allah büyüktür , çıkartır . Bir yerden bir şeyden çıkartır . Hem de öyle bir çıkarır ki buna ne Mehmet Topuz'un kramponları set çeker , ne Bilica'nın eşelediği çukurlar mani olur ne de Emre Belözoğlu'nun sınırsız antipatikliği engel olur . Başbakanın bile bu kadar korunmadığı ülkede Emre Belözoğlu'nun durumu istisnadır . Kırmızı kart nedir bilmeyen , her pozisyonda vuran , kıran , itiraz eden , kasti tekme atanlara göz yumulursa , en büyük futbol ahlaksızlığının çukurunu kazanlar ceza almıyorsa , onca sinir harbi , küfür ve itişmeye birşey yapılmayıp ayırmak için gelen adama kart çıkarılıyorsa , ne dirsekler ve ne tekmeler gözden kaçıp iki kırmızı ile rakip takım eksik bırakılıyorsa Allah büyüktür , çıkartır . Sevincin en zirve noktasında çıkartır , tam ulaştım , kavuştum , aldım dediğin an çıkartır . Ulan altı üstü bir kupadır , üç puandır , istatistiktir bu olay . Neyin hırsı , savaşı ve adiliği bu ? Kazanmak bu kadar önemli midir ? Her yol mu mübahtır kardeşim bu yolda ? Ne yaparsan yap kazanmak mıdır amaç ? Yazıklar olsun , binlerce kez yazıklar olsun ...

Hakem ve yardımcıları hakkında konuşacak bir şey yok . Onlar görevini yapmıştır . Kazanma adına verilen savaşta onlar bir araçtır , niceleri gibi layıkıyla işini ifa etmeyi başarmıştır . Bizim ne idüğü belirsiz başkanımız Levent Kızıl'a ettiği lafı yanlış kişiye yanlış harflerle yazmıştır . Bu gözler Evren Dölek'i de gördü Serkan Gençerler'i de . Biz güçlü olmadıktan sonra gerisi hikaye ...

Son sözümü Alen Markaryan'dan alıntı yapayım . Futboldan soğumak için güzel bir haftayı da böyle kapayayım ;

''Ne kupalardır ne de şampiyonluklardır Fenerbahçe'nin büyüklüğü . Bilica'dır , Emre'dir , Aziz Yıldırım'dır , tüm spor camiasına ve Fenerbahceliler'e afiyet olsundur ...''

Trabzon ...

11 Mayıs 2010 Salı

O Artık SOL'un Tek Lideri ...


Paha ...


Beşiktaş çubuklu forrma ; 75 lira
Beşiktaş Kapalı Alt kombine ; 1.150 lira
Beşiktaş - Fenerbahçe derbi primi ; 10.000 lira
Beşiktaş Kartal Yuvası aylık cirosu ; 500.000 lira
Beşiktaş yöneticisi olmak ; 1.000.000 lira
Beşiktaş Basketbol şubesi maliyeti ; 3.000.000 lira
Beşiktaş altyapısından bir oyuncu 4.000.000 lira
Beşiktaş'ın geleceğini satmak paha biçilemez ...

9 Mayıs 2010 Pazar

Annem Fenerlidir Benim

Hıncal Uluç da yapar ya hani , askere gitmeden önce annesi ile yaşadığı o unutulmaz anısını her sene yayımlar ya hani ; bizimkisi de o hesap . Gelenekselleştireyim istedim , daha önce girdiğim bir postu tekrar paylaşayım dedim . Bunu hiç bir zaman okumayacak olsa da Annem o benim daha ötesi var mı ? Seni Seviyorum güzel kadın , iyi ki varsın ...

Akraba sayısı az olan şanslı insanlardanım . Küçükken bayram ziyaretlerini yarım güne sığdırıp kalan zamanımı kız kaçıran ve torpil ile doldururdum . Sülalenin en büyüğü bizimkiler olduğundan çok fazla el öpmek için dolaşmışlığım da olmadı . Babamın ve annemin ebeveylerini göremediğim gibi amca lafını bakkala , manava bahşetmek zorunda kalmıştım . Annemin ablasına yokluktan anneanne derdim . Sitenin açılışında gördüğünüz ve sırtındaki polis yarası ile tanıştırdığım kuzenim gerçek kuzenim değil zaten . Kuzenimin çocuğu gibi birşey ! Aman çok uzadı . Asıl mesele soyadımın çevresinde toplanan bu güruhun Beşiktaş 'a gönül vermesidir . Sülalemin hepsi Beşiktaşlı derler ya , hah işte ben de onlardanım . Teyzeler , dayılar , enişteler Küçükyalı 'da oturmaktalar . Her büyük maçta mahalleyi inleten bir eniştem vardır . Klakson , zurna , korna , müzikle . 80 'li yıllarda çArşının kuruluşu sırasında tribün emekçisi olmuş , deplasman , kapalı farketmemiş kazan , Alen vazgeçmemiş , geceden beni de stada sürükleyip Beşiktaş 'ın ne demek olduğunu açıklamıştır . Benim üzerimde emeği çoktur . Teyzemden izin alıp , çocukları yatırıp ertesi günkü maça giden bir adamdır eniştem . Şimdi yeni açıkta ama semtte abiler her gördüğünde hürmet ederler . En ilginç özelliği ise alışkanlık işte , hala maça 3 saat önceden gider ! Oğlu ile 2000 senesinden beri tribündeki yerimizi alırız yanyana kombine yoluyla . Hani sahte kuzenim olan ! Dayım evlendikten sonra Beşktaş sevdasını evden sürdürmeye karar vermiş ama futbolcusunu , rengini , adını zikrettiğimizde bile gözleri parlayan bir ağabeyimizdir . Deplasman maceraları ve kavga mevzuları hala hafızamdadır . Sülaledeki ender gerçek akrabalarımdan olan öz dayım ise Almanya 'da ikamet edip ara sıra Gazhane tarafından yeni açığa nasıl bir gün önceden girdiğini anlatır geldiğinde buralara . Hatta geçen hafta koyalım artık be diye mail attı koskoca adam . İhtilal zamanında ülkeyi terketmek zorunda kaldığını ve Uğur Mumcu ile Bülent Ecevit 'in en yakın arkadaşı olduğunu duymuştum annemden . Sonra izin verildi de onu Nevizade 'de rakı keyfi yaşattım ülkesinde . Neyse ; gelelim bizim aileye . Babadan rengimizi belli ettik . Ağbeyim de aldı payını . Ama o da ne ? Aile içinde ihanet peşinde olanlar var . Kim mi , elbette kadınlar . Ablam Fenerbahçeli idi Metin Tekin parlayana kadar . Sonra bir baktık şampiyonluk kutlamalarında en önde bayraklarla ablam . O da bizim safha geçince tek kişi kaldı . Annem ...

Annem Fenerlidir benim . Bir anne ne kadar Fenerli olabilirse o kadar Fenerlidir annem . Maç seyretmişliği yoktur , takip mesafesi sınırlıdır . Maç sırasında ulusal kanal skoru sağ üstten vermese onu da bilmez . İlk 11 desem bakar kalır , anlamaz . Ama Fenerlidir işte . Metin Oktay 'ı seyretmek için ailenin büyüklerinden biri ile tribünde yerini de almıştır , Lefter , Can Bartu zamanını da yaşamıştır . Tüm yaşamı boyunca 4 Beşiktaşlı ile geçirmiş biri olarak asla yalnız değildir ya da ben onu o şekilde düşünmemişimdir . o öylesine Fenerlidir , o annedir . Ne kadar Fenerli olabilirki . Beşiktaş maçına yolcu eder beni . Dua et derim her veda sahnesinde , sevgiliye gidişte . Esirgemez , gücenmez , eder bilirim . Beşiktaş 'ın her rakibi ayrıca onun da rakibidir . O beni , ben Beşiktaş 'ı . Sevgi zincirleme devam eder . Üzgün gelirim eve maç sonu ya da bir sonraki gün görür beni mağlubiyetle kapanan bir akşamdan sonra . Teselli eder kendince . Kötü mü oynadılar oğlum diye sorar elinden geldiğince . Seyretmiştir maç sonrasını eğer yenilmişsek . Suçlu ararız beraber . Ben isyan ederim , o beni düşünür . Annem Fenerlidir benim hem de yıllardır bu kadar çok Beşiktaşlı 'nın yanında kalabilmişken . Fenerbahçe maçlarında işler biraz değişir . Önce yukarıda anlattığım eniştemin karısı annemi taciz telefonlarına başlar . Dua et bize babında . Annem o telefonlarla anlamıştır yıllardır haftasonu derbi olduğunu . Hadi lan ordan der teyzeme buradan söyleyemeyeceğim tabirlerle . Taciz bitmez . Müziğin sesini açarım sonuna kadar tüm ev duyar . Beşiktaş marşları ve tezahüratları elbette . Küfürlü olanları kapsama alanı içindeyse biraz kısılır , kabul edilebilir kısmı ise bastırılarak bağırılır . Mırıldanır ve görüşürüz der geçer gider . Büyük gün gelir , oğul evden çıkmak üzereyken annesi sorar yıllardır hep aynı şekilde :

- Ne olur oğlum maç ?
- Bilezik gibi geçireceğiz be anne ...
- Hahahaha ...
- Kusura bakma be anne ama öyle , dua et sen bize ...
- Beddua ettirme hadi git , aman kendine dikkat et .

Bu diyalog ben kendimi bildiğimden beri böyledir . Bilezik lafı artık küfür değildir bu ailede , ana-oğul arasında keyifli bir atışmadır sadece . Yenilip geldiğimde dalga geçmek yerine teselli etmeyi seçer . Daha bilezik lafının karşılığını görmemişimdir . Ancak ben değişmem hep aynısını söylerim karşıdan kontra gelmez nasıl olsa. Annem Fenerlidir benim işte . Bir anne ne kadar Fenerli olabilirse . Yarın akşam yine dejavu yaşayacağız biz . Sabah evden çıkarken annne dua et diyeceğim , o an anlayacak akşama maç olduğunu ya da şimdiden teyzem bir yoklama çekmiştir . Ulusal kanal verse de seyretmeyecektir biliyorum , dayanamaz . Ama maç başlamadan bilezik gibi diyeceğim anne geçireceğiz . Gülecek , bir anne nasıl küfür ederse o kadar edecek oğluna . Maç sona erecek yeneceğiz ya da son altısında olduğu gibi hüzün . Suratım beş karışsa annem teselli edecek , eve neşe içinde gelirsem hadi lan ordan diyecek . Sülalede ve bu gönülde tektir . Annem Fenerlidir benim . Bir anne ne kadar Fenerli olabilirse ... Ve sırf bu yüzden Fenerbahçe 'yi bile seviyorum ben ...

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Beşiktaş (Bo)Q7‏


"Okunduğu gibi mi yazılıyor abi yoksa golü yazdığı an mı okutacak herkese dua" dedi Karizma , "Hani Mitsubishi vardı bir ara bende demiştim vurduklarında sağ kapıdan çizildi Karizma !'' Yok dedim bizimkisi Kuarejma , geçen sene hatırlarsın şampiyonluğu hakeden 20 küsür genci geçip şampiyonluk gecesinde sanki takımı o şampiyon yapmış gibi bağırılan Kuarejma !

Gelişen ve değişen (!) tribün kültürünün ''Yıldız Transfer İsterük'' kaldırmasıyla Kazan'da içilen bira ! Hapşırınca Demirören Padişahım Çok Yaşa denileneceğini adım gibi bildiğim gürühun nasıl ki Pascal'ın içini boşaltma otopsisi başarı örneği olarak göz önünde yaşanıyorsa bir de sağ ayaklı sol kanatçı Haydar'dan hesap lütfen ; 40 milyon lira ! Ahanda kırkım çıktı ... Rahmetli babamdan ilk duyduğumda anlamlandıramamıştım ''Hesabını bilmeyen kasap g.tüne kaçar masat'' lafını . İlkokulda bu cümleyi paylaştığımda g.tü bilmeyene şaşırmadım da kasap ne demek diyenle ilişiğimi kestiğimi hatırlarım . 20 sene sonra örnekle açıklayayım ; buradaki Kasap Beşiktaş yönetimi . Hani daha önce Yeniköy'deki Kasapları bir bıyığa feda eden oluşumun ta kendisi . Masat ise bir çeşit bıçak bileme aracı , babası kasap havası oynayanlar oynamayanlara oynatsın ! Yabancı sınırının sadece Beşiktaş için kaldırıldığı ülkemizde 11 yabancıyı bahsi geçen cümledeki kalça ile tabir edilen bölgeye sokamayacağımızdan ötürü , bir yabancı daha almanın futbola yabancılaşma kavramından öte İtalya-Türkiye sınırındaki Fenernazionale veya İnterbahçe'ye dönme girişimlerinin sonu ne zaman gelecek merak ediyorum . 70 milyonluk ülkeden 40 milyon liralık Batuhan , İsmail , Rıdvan , Necip yaratamayanların yaradandan ötürü sevdikleri adamlara seni de alacağım basıcam kırbacı basıcam kırbacı davranışlarının yansıması kulüp ne zaman batacak paradoksu ile açıklanmadıkça ....... ayy sıkıldım cümle bitmiyor lan !

HAYIRlı olsun bu tür spektaküler transferler bu kulübe , bu yönetim zihniyetiyle Zihni bile Sinir oluyor haberleri var mı bu çocuk merak etmekte . Serdar'ın nereli olduğunu bilmiyorum , Adalı'mı Modalı mı yoksa Lost seyreden masum köylü mü anlamıyorum . Mansimov nerede , Aykaç nerede , balam yahşi menim Bakü kapıcı vesaire ! İt ürüyor Mete Dürüyor . Taraftarından korkan mesaja verirse kendini çok Quaresmalar layıktır bizlere , bağırdıkça ismini bir Pascal daha ölür dünyanın bilmem neresinde . Arda Turan'ı alsan bağrına basıp bağırır mısın Sinem Kobal yengemiz diye , yoksa yengen tosta dönmüş bir sistemin çarklarından biri mi oldun haydi söyle ! Böyle başa böyle tarrraklara gelesice tribünün en etkin forum sitesinde 'Bobo gitsin , ben geleyim , Fink kalsın altın günü yapılsın' mantığıyla önce biz seyredenler kirlendik , küfürle bezendik , sonra yönetimi pislettik . Futbolcular zaten i-pod'yumda geze geze bakıyor ay sonu maaş ekstresine gerisi hikaye . Masumluk bekliyoruz değişen dünyadan , forma aşkı , duruş , hakkaniyetli adımlar . Ancak karşımıza çıkmaktan hiç çekinmiyor Aziz Yıldırım ve taklitçileri adamlar . 40 milyona alınca Portekizli'yi yurtdışından bizim de gazımız alınıyor ya , başkan gazı ne kadara alıyor Rusya'dan acaba ? Aynı senaryonun 6. çevrimini hisseden bizler ise 6. his filmindeki gibi ölüyoruz her sezon başı , ama film devam ediyor . Baştaki anlamıyor bir daha bir daha sarıyor makarayı ...

Not : Manisa maçındaki küfür organizasyonu için 1'e , sete bu defa hangi ünlü çıkmalı diyorsanız 2'ye , maç öncesi semti açık hava çöplüğüne döndürenlere hak veriyorsanız 3'e , Ronaldinho diye bağıramak için 4'e ve Demirören'den Masalları dinlemek istiyorsanız GAZ'a basınız ...

Bir Mahmut Hoca Bir De Trabzonspor

1 Mayıs 2010 Cumartesi

1 Mayıs Emekçiler Bayramı , Yaşasın Malzemeci Süreyya


Bizimle unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız? Bir maçta siz yedek kulübesinde otururken bir taraftarın size "Sen hiç konuşma bıyıklı 15 senedir maçlara geliyorum hep yedeksin" dediği doğru mu?

İşin aslı şöyle. Biz Antalya kampındaydık. Galatasaray’la Efes Kupası’nı oynayacaktık. Takım sahaya çıktı, kulübeye yerleştiler. Biz de malzemelere bakmak zorundayız orada. Taraftarın biri giyinmiş, Siyah Beyaz bayrak almış eline, tam kulübeyle yan yana bir yerde amigoluk yapıyor. Maç başladı bir iki dakika oldu, oradan bağırmaya başladı. Kulübede de hatırladığım kadarıyla Tigana, Sergen, Okan Buruk, Murat Şahin, Tayfur Havutçu oturuyor. Oradan başladı önce hocaya bağırdı değişiklik yapamıyorsun, sen git yaramaz adamsın diye. Tayfur’a bağırdı yaşlandın artık, futbolu bırak sen diye. Okan’a bağırdı sen Galatasaraylısın git orada oyna diye. Sergen’e git at yarışı oyna diye bağırdı. Baktım herkese geliyor sıra. Biz de sıralanmışız orada oturuyoruz. Kendi kendime dedim Süreyya sıra şimdi sana da gelecek. Kalktım gittim adamın yanına, “Herkes rahatsız oluyor, daha gol yok bir şey yok hemen başladın sıradan hepsini rahatsız etmeye, otur efendi gibi maçını seyret yoksa polis çağırıp seni attıracağım” dedim. Bana baktı, “Bıyıklı sen çok konuşma, 15 senedir maçlara geliyorum hep yedeksin, insan bir gün oynamaz mı?” dedi. Tabi herkes afalladı, birbirine bakıyor. Futbolcular gülmeye başladı zaten. Ama adam hala susmuyor. “Kiralık da mı vermiyorlar seni, hangi başkan hangi yönetim gelirse, sen buradasın, torpilin nerden?” diye devam etti. Böyle komik bir anıydı işte.

Bir de Kore’de unutamadığım bir anı var, malzemeci arkadaşım Ünal’la beraber. Gerçi biraz üzücü bir anı bu aslında. Kore’de bir maç yapacaktık. Maç bitti, takım çıktı önden otele gitti. Biz de Ünal’la minibüse geldik malzemeler vardı, onları aldık yavaş yavaş gidiyoruz. Ben de arka koltukta yattım, uyuyorum, 2 saatlik yolumuz vardı. Önde de Ünal bir de tercüman arkadaş konuşuyorlar. Bizim şoför ışıklarda geçmeye çalışmış. Yukarıdan bir araba gelip bir vurdu ortadan, ben sıkıştım araya. Hastaneye götürdüler, röntgen çekelim, onu çekelim, bunu çekelim bırakmadılar tabii. Sonra tekrar minibüse bindik, otele doğru gitmeye başladık. Otele yaklaşınca bir baktım, otelin önü dolu olduğu gibi. Ünal’a dedim “ Bak görüyor musun, nasıl bekliyor bizi millet, kaza yaptığımızı öğrenmişler tabii”. O da “Valla helal olsun” dedi. Tam indik arabadan bir başladılar “ Hadi ya nerede kaldınız ya” diye bağırmaya. Meğer çarşıya gezmeye gideceklermiş, otobüsle gitmek istememişler, minibüsü bekliyorlarmış. Kazadan falan haberleri yok.

Mesela benim iki çocuğum dünyaya geldi, ben hep yurtdışındaydım. Onlar da hep olaylı oldu zaten. Kıbrıs’a gitmiştik, Gordon Hoca vardı. Eşim de o zaman hamileydi. Biz gittik, bir gün sonra doğum yaptı. Bizim de 22 gün orada kalmamız lazım. Ekol olsun diye Metin, Ali, Feyyaz ‘dan dan birini koy dediler bana. Ben de hanımı aradım, çocuğun adını koymayın da maçlar başlayacak, ilk gol atanın ismini koyarız dedim. Sonra geldik İstanbul’a, aradan 15 gün daha geçti. Tam 1,5 ay oldu. Eşim sabırsızlanıyor tabi artık. Araya Milli Takım girdi, 15, 20 gün de öyle bekledik. Sonra burada Trabzonspor’la oynadık, berabere kaldık. Diğer hafta Bursa’ya gittik, orada da berabere kaldık. Sonra geldik burada Karabük spor’la oynayacağız artık. Karabük de yeni çıkmıştı lige. Artık 5, 6 olur diyoruz. Metin, Ali, Feyyaz hepsi atar diyoruz. Birinci devre bir tane İngiliz oyuncu vardı, Walsh, o bir gol attı. İkinci devre oldu ama gol olmuyor. Son dakikalara geldik artık, Walsh girdi yine sol taraftan, Metin’le Feyyaz’a çıkarsa gol olacak. Bomboşlar, kimse yok. Kaleci zaten ayaklarını uzatmış. Orada kalecinin altından yine gol oldu, yine Walsh attı. Maç bitti 2-0, hanımı aradım babamın ismini mi koyacaktık ne koyacaktık, koyalım artık şu çocuğun ismini dedim.

Kızımda da yine aynı, İsviçre’deyim bu sefer. Yağmur yağıyor tabi orada sürekli. Tam sahaya geldik, Ünal’la beraber sahadaki işlerimizi hallediyorduk. Ahmet Ateş var bizim kulüpten. O sahaya geldi bana işaret ediyor, gel gel diye. Gittim yanına. Yağmurdan sırılsıklam olmuşuz ama. İstanbul’dan haber geldi, kızın oldu dedi. Ben de iyi dedim alıştık artık. Tabi futbolcular falan, herkes beni tebrik etmeye başladı. Del Bosque Hoca vardı o zaman. Merak etmiş o da sormuş kızı oldu demişler. Çağırdı beni yanına, gittim. Tabi o konuşuyor ama anlamıyorum ben, teşekkür ediyorum öyle. Tercüman geldi yanımıza. Meğer ismini ne koyduğumuzu soruyormuş. Hoca daha yeni geldik buraya ama dedim, ellerimi yukarı kaldırdım, Allah büyük dedim. O da ben ellerimi havaya kaldırınca, Yağmur koyduk anlamış. Yoksa Yağmur mu koydular ismini dedi tercümana. Ben de tamam o zaman Yağmur olsun dedim hocaya. Eşimi aradım Yağmur koyalım adını dedim, öyle karar verdik.