I Love Football etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
I Love Football etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ağustos 2011 Perşembe

Şükrü...


Güzel Beşiktaşlıdır Şükrü...
İş, güç, koşturma, hayat meseleleri, gönül işleri, ailesel problemleri..
Ama ayrıdır Beşiktaş 'de' - 'da' eki gibi.
Hayattır Beşiktaş, hayatta Beşiktaş...
Hayat da Beşiktaş.
Çocukluğundan beri bir şekilde sevdasının merkezinde yer alırdı.
Atkıysa atkı, formaysa forma, biletse bilet.
Elbette belli bir yaştan sonra da kombine.
Azınlık olduğu mahalle ve okulda yaşıtlarıyla, küçük olduğu evde ailesiyle tartışırdı.
Beşiktaş'ını asla savunmamazlık yapmazdı.
Ayhan Abisi gibi yenildiğinde sarılıp korumak isterdi Beşiktaş'ını...
Gazetelerin az yer verdiği köşelerde Beşiktaş,
Spor haberlerinde Beşiktaş, internette, forumlarda, her yerde Beşiktaş...
Sevgililer eskitti, sevdasını anlatamadı.
Deplasmana gitti, yari anlayamadı.
Okul, iş, evlilik...
Hayat değişirdi, Beşiktaş asla!

Yine bir sezon başı, yine yeni umutlar.
Kombine aldı Şükrü, kalktı evinden gitti stada.
12 yıldır yaptığı gibi.
Tam tamına 1800 lira verdi...
Çok paraydı 1800 lira, kıydı verdi.
Yeni evlenmişti, çiçeği burnunda taksitleri bitmemişti.
Mahrum etti bir süre eğlenceden kendini, eşine bir kazak alamadı bir süre...
Tatil yerini değiştirdi belki, yapacağı bir süprizi erteledi.
Verdi, hiç gocunmadan verdi..
Ne şampiyonluk garantiydi ne de kupa.
O Beşiktaş için verdi...
Siyah beyaza adanmış bir ömür karşılığında ne bekledi ki?
İnsan yerine konulmak mı? Saygı mı? Rahat bir maç izlemek mi? Güzel bir stad mı?
Hijyenik tuvaletler mi?
Hiç bir şey...
O sadece içinden ''Sevdalı yüreklerde beyaz sürgünler...'' diye geçirdi...
Mutlu mutlu ilk maçı düşledi..

Gençlerbirliği maçı...
Hafta içi, okuldan kopmuş gelmiş, eski açıkta yerini almış.
Nasıl kar yağıyor anlatamam, söyleyemem, yazamam...
Bildiğin donuyor Şükrü, ama sahada öyle bir mücadele varki.
İçi ısınıyor sanki.
Bir İlhan atıyor bir Gençler.
Hayatında gördüğü en güzel maçlardan biri...
Kaybediyor Beşiktaş.
Olsun.
Ses gelmez ama dakikalarca eldivenleriyle alkışlıyor Şükrü, sesi kısılmış evine dönüyor Şükrü.
Kalçasında bir acı, maç öncesi karlar temizlenmediğinden buz tutmuş koltuklardan kayıp düştü.
Çanak sağlam ancak sızlıyor.
Unutuyor acısını, hatırlıyor Beşiktaş'ını...
Ne maçtı ama diyor içinden, tutarken kalçasını...

Ankaragücü maçı.
Durum kritik.
İçki bütün kötülüklerin anası..nı skymmm diyor Şükrü.
O halde yolda dahi yürüyemeyecek olan adamla birlikte gergin bir havada maçı takip ederken.
Rakı, viski, votka, bira bu.
Şişede de durmuyor, bu yandaki arkadaşta da maşallah.
Zıplarken üzerine düşünce hafif ittirmeler, yanındaki insanlara sataşmalar.
Gözler kaymış ne yapacağı belli olmaz haller.
Tırsıyor bir yandan, bir yandan da gözü sahada.
Sevdası vücut bulmuş, 11 adam da top tepmekteler.
Derken gol, gol sevinci, yandaki sarhoşun tüm sevinci alıp götürmesi.
Üzerlerine düşmesi, düştüğünden seni sorumlu tutması.
Nasıl alırlar bu tür adamları stada?
Tüm heyecanın kaybolması...

Bursa maçı...
Yağmurlu bir günde ağaçlı yoldan sevdasına koşuyor Şükrü,
Paçalar çamur, üstü başı rezil.
Ne önemi vardı, önem; birazdan göreceği çimlerin üzerindeki fiyakalı adamların üzerinde asılıydı.
Turnikeye yanaştı, ''Kartınızla daha evel girilmiş!'' ibaresiyle karşılaştı.
Diğer turnikeleri, girişleri ve görevlileri denedi.
Olmadı.
Biletix gişesine gitti, yardımcı olacak kimseyi göremedi.
Gördü, yardımcı olunmadı.
Elindeki telefondan resmi siteye girip, kombine ile ilgili başvurabileceği bir yetkiliyi aradı.
Günlerden Pazar'dı. Herkes sanırım o an maçtaydı.
Telefon açılmadı.
İçeriden gelen haykırışlara içinden ''Hadi be yavrum, Kartal yırtar'' deyip çekti gitti.
Şükrü o gün maça giremedi...
Koca bir kırk beş dakika Beşiktaşsız geçti.
İkinci yarıyı evden seyretti...
Parasını verdiği ve seyretme hakkı olan bir maçı seyredemediğinden dolayı ne tazminat davası açmayı denedi ne de Beşiktaş'ına kötü bir laf etti...
O gün öyle işte, sevimsiz geçti...

Her maç girişinde birileri vardı turnike civarında.
Anlayamıyordu Şükrü neden oradalar, neyi bekliyorlar?
Hele ki derbi maçlarda, mahşer yeri gibi...
''Abi beni de içeri sok, abi çift turnike yapalım mı?''
Ben neden kombine alıyorum diye düşündü o zaman, siz bedavaya girecekseniz?
Ben neden alıyorumki resmi forma?
Anlayamadı Şükrü, içeri girdi...

Trabzon maçı...
Sağanak halinde değil de hali vakti yerinde şekilde yağıyordu sevimsiz yağmur.
Maç günü yeşeren umutların sönmesine yol açar kapalı hava, Kapalı'ya girince açar umutlar insanın bağrında.
Ama yağmur işte, ıslatıyor...
Şükrü şemsiye alayım dedi, aldı da.
İçeri girerken polis aramasında şöyle bir şey işitti;
''Şemsiyeyi bırak geç!''
Nasıl yani? Islanacak mıydı Kapalı tribün denilip de yarısı açık cezaevinde?
''Neden?'' deyince sonu 'h' harfi ile biten bir kelime duydu;
''Yasah kardeşim yasah''
Ya sahaya atarsaymış, ya birinin gözüne sokarsaymış...
Bıraktı söylene söylene...
Islandı donuna kadar, dondu sonuna kadar maç boyunca...

Fenerbahçe maçı...
Yeni açıkta bir gram yer yok.
Şükrü ve 3 arkadaşı yer arıyorlar, tribünün altını üstünü getiriyorlar.
Bulamıyorlar.
Sonunda tellerin orda bir yer buluyorlar, sahanın birazını görebilecek vaziyette ayakta dikiliyorlar.
Saatler geçmek bilmiyor, oturmak mümkün olmuyor.
Eziyet, mağlubiyetle birlikte kol kola gecenin karanlığına ilerliyor...

Eskişehir maçı...
Maça giden bir taraftarın 5 dakika boyunca ortopedik bozukluğa yol açan geleneksel ''Cebindeki bozukluğu ayakkabısının içine bırakma'' eylemiyle stada girdi Şükrü.
Yeşilini gördü sahanın içine bir ferahlık doldu.
Yerini buldu, oturdu.
Ayakkabısını çıkarıp geleneği bu haftalık cebinde sonlandırdı.
Erken girmişti.
Karnı acıktı, bir sosisli söyledi 8 lira gerekti.
Bozukluk yetmedi, bozuldu.
50 lirayı uzattı, bozuk yok mu dendi!
Polis alıyordu bozukluğu, olsa stada sokamazdık.
''Polis almasa zaten sahaya atardık!'' dedi.
Sosisçi ironiyi anlamadı.
2 lira demir para daha cebine eklendi.
Bir çay 2 lira idi ve 10 lira uzatana 8 adet madeni para vereni de daha evel görmüştü...
Güldü geçti...
Bu bozuk düzenden daha ne beklenirdi ki?

İbb maçı...
Bunlar her maç zorluyorlar bizi dedi Şükrü.
Lakin şu an zorlayan başka bir şey daha vardı, midesi!
O son döneri yemeyecektik diye düşündü içinden.
Bozmuştu motoru...
Tuvalet aradı stadda, eli ayağı düzgün, temiz, hijyenik.
Çamuru olmayan, musluğu akan, sabunu olan, kaleboduru kırılmamış.
Bulamadı...
Tuttu...
Bütün maç tuttu...
Herkesin tuttuğu kendineydi, Allahtan Beşiktaş kazandı da...
Neyse...
O tuttu...

Galatasaray maçı...
Sonunda Sergen attı şampiyonluk geldi ama;
Şükrü, Mayıs'ın o yakıcı sıcağında, maçın başlamasına 6 saat kala içeri girip 6 saat boyunca su içemedi...
Bir kere bile tuvalete gidemedi, yerinden kımıldamayıp, uyuşan bacaklarını sevdi.
Tıklım tıkış, ağrı sızı, ölümüne yorgunluk ile maçı bitirdi...
Ha sonucunda değmedi mi?
Öyle bir değdi ki, ''Bin kere daha o eziyet sürse bin kere daha giderim şerefsizim dedi...''

Kayseri maçı...
Şükrü o gün o kadar çok biber gazı yedi ki...
Söyleyecek pek bir şey yoktu.
Ağlamayı tercih etti...

Sivasspor maçı...
Önemli elbette her maç olduğu gibi.
Kazan'ın civarında ortalığı kolaçan etmek ve tabiki tutkuya biraz daha erken garkolmak için erken gelmişti semte Şükrü.
Tezahürat yapanlar, içenler, bağıranlar, çağıranlar, maça gidenler, bekleyenler, esrar çekenler, meşale yakanlar, yemek yiyenler...
Her siyah beyaz oradaydı.
Ve bir de nötr emekçi...
Köfteciye takıldı gözü, seyyar.
İşinde gücünde ekmeğinde bir adam.
Millete dünyanın en güzel kokulu ancak bir o kadar kötü etinden veriyordu yarım denilen ekmeğin içinde dört tane.
50 kuruş veren bir köfte daha ekletiyordu ki her beş ısırığın en azından ikisi köfteye denk gelebilsin diye.
Derken bir kargaşa oldu.
Toplanan insanlar bağıranlar... Allahım o ne?
Köfteci çıkardı et kesen bıçağını etrafa salladı.
Binlerce kişinin ortasında bir adam, sallıyor bıçağı.
Şükrü'nün burnunu bir-iki kere teğet geçti.
Allahtan kimseye değmedi, ki değse yarım ekmek gibi bir yarım insan da karşımızda yere düşebilirdi.
Ne güzel şey bu ülkede yaşamak dedi Şükrü.
Şansın yanındaysa görürsün elliyi altmışı,
Yoksa eğer şansın derlerki; erken kaybedildi...
Köftecinin agresif bıçağına, maganda kurşununa, arkadaş şakasına, belediyenin logar kapağına dayalı bir düzen bu.
Kısmetse yaşarsın bu ülkede, olmadı mı?
İyi bilirdik biz herkesi...

Denizli maçı...
İlk defa eşini de götürdü maça Şükrü...
Protestolarla başlayan heyecanın sonu kötü bitti.
Nereden bilecekti eşinin yanında dayak da yiyeceğini?
Yeter dedi, yetmez dediler.
O gün birşeyler koptu kalbinden, utandı içten içten...
Belki biraz Beşiktaş, belki de futbol...
Çok üzüldü Şükrü, eşini korudu, kolladı,
Ama o günü asla unutmayacaktı...

Gaziantep maçı...
Kırılmadık koltuk kalmamıştı tribünde.
''Son maç zannedenler güruhu'' hatıralarını kollarının arasında taşıyıp eve gidiyorlardı...
Maksat hatıraydı, 3 ay sonra o kişiler yine aynı staddaydı...

Bucaspor maçı...
İkinci devre durum 2-0 idi.
Rahat bir maç oluyordu ilginç şekilde.
Bir Beşikaşlı'nın rahat bir maç seyretmeyeli 8 sene oluyordu herhalde diye düşündü Şükrü.
Sonra telefonu çaldı.
Baktı, arayan annesiydi...
Babasını hastaneye kaldırmışlar, fenalaşmış.
Koş yetiş diyorlardı.
Koşa koşa çıktı merdivenlerden, geldi kapıya.
Kapı kapalı elbette.
Bir-iki polis memuruna nefes nefese anlattı derdini.
Oralı bile olmadılar.
Görevliyi bul dediler, başlarından attılar.
Sahada ve tribünde haykırışlar bağırışlar, akılda baba.
Tırım tırım aranıyordu Şükrü, bir görevli.
Yerinde olması gereken ya da en azından kapıyı kapatmaması gereken bir görevli.
Bulamadı...
Stadın içinde kalmıştı, çok isteyerek geldiği bu yerden çok isteyerek gitmek istiyordu.
Gidemiyordu.
Rica etti, yalvardı, çıkmak istedi, babam dedi...
Olmadı...
Tansiyonunu düşürdüler babasının, kendine gelmiş.
Sonra sonra öğrendi, Allah korudu...
O, babasının yanına gidemedi...

Şükrü, Beşiktaş'ı hala çok seviyor...
Hala tribünde olmak istiyor, ilk maçı düşlüyor.
Sensiz geçen günlerin a.... k.... diyor.
İnsan yerine konmamaya alışmış, bu ülkenin stadına, insanına, düzenine, geleceğine dair inancı yok.
Tekrar aynı şeyleri yaşayacağından adı gibi emin.
Meşale yaksa içeride, gaza gelip küfür etse cezalı,
Terörist olur kendisi artık taraftar sıfatıyla sabıkalı!
''Bir artçıya bakar yaşamlardan'' birisi de onunki, şehit de olur gerekirse Beşiktaş'ı için mabedde.
Olsun diyor, özne ise Beşiktaş gerisi teferruat.
Yine bir sezon başı, yine yeni umutlar...
Şükrü haftaya kombine almaya gidiyor...

30 Mart 2010 Salı

Marco Van Basten ...


Annem küçüklük anılarımdan bahsederken kendisini hep bir şekilde anar ; ''Oğlum sen kimdin hani küçükken?''

Dassiev'e attığı golü ben canlı izledim ki güzel bir çocukluk geçirdiğimi söylebilecek şekilde referans sayılır . Milan'ın altın yıllarında hep o vardı ve o San Siro'da gollerini atarken ben de Fındıkzade'de Lunapark'ın arkasında aynı golleri tekrarlıyordum iki taşın arasından . O çocukluk kahramanlarımızın en talihsiziydi ve o futbolu bırakırken ben de yüzümdeki sivilcelerle çocukluğa veda ediyordum . 9 numara denilince benim aklıma o gelir , Hollanda denilince jenerasyonum gereği Sarı Fare diyemem ben o derim , Milan'ı küçükken canım kadar sevdiysem onun sayesindedir . O , şimdi 56 yaşında (nereden çıkarıyorsunuz 56'yı , ne 56'sı 46, 46;) . O , 2 gün önce Mecidiyeköy'deydi . O ... O ... O ...

''Van Basten anne Van Basten . Marco Van Basten ...''

29 Mart 2010 Pazartesi

Beşiktaş - Eskişehirspor

Hava güzelse ve tribünler dolmuşsa ben de otobüsün olayım Mülayim ! Özlemişiz baharı gevşedi gönül yayları . Bir maç günü hava nasıl olsun anketini 100 kişiye sorsak Erol Evgin aynen şunu derdi ; ''92 kişi Güneşli ve açık dedi'' ! Erken saatlerde semt olmuş açık hava meyhanesi , çektik bir kaldırım oturduk biramızla ve birtarafımızla sıcağa . Yanıbaşımda ise aynı yastığa baş koymaya hazırlandığım Beşiktaş ile bu gönülde at başı giden yârim . Bir maçlık numaralı biletlerimiz cebimizde uzun ip belimizde biz gideriz umuda hey umudaaa ! Bunca yıldır Federasyona ettiğim küfürlerden bir tanesini geri alıyorum , bana bu biletleri getiren arkadaşıma da buradan teşekkür ediyorum . Bekliyoruz maçı , bira sonrası maç öncesi elde plastik bardak içinde sıkışmış bir adam ; adı Jack Daniel's . Muhabbet baldan da tatlı koladan da . Lıkır lıkır içiyoruz semt kokusunu , sınıf sınıf çekiyoruz içimize Beşiktaş'ı . Hareket vakti geliyor ve arma peşindeki binlerce hikayeden biri başlıyor . Ölmeden önce yapılması gereken 100 şeyden biri ; Ağaçlı yolda İnönü Stadı'na yürümek . Sol taraf Osmanlı tarih kitaplarından fırlama , sağ taraf Atatürk'ü bol yaşasın Cumhuriyet , önümüz İnönü arkamız semt kafa güzel , muhabbet süper , her taraf kalabalık , etraf siyah beyaz , amaç belli geliyorum Beşiktaş tut elimi !

Girerken turnikeden Güner Ümit aklıma geliyor , aranıyorum . Fevzi Çakmak avuç içinde bozuk paralar hemen yanında aynı cephede . Yerimi buluyorum , burası evim ama bugünlük misafir odasında kalacağım . Odam karşıda göz kırpıyor öbür haftaya . Kadroları görüyorum Toraman'a seviniyorum . Derken maç başlıyor erken gol buluyor . Baş rolde 7 sene önce Yasin Sülün'e tekme & yumruk atan adam , günahım kadar sevmem . 0-2 ; bizim Ümit'ler Karan'lık . Penaltı mı diyorum sevdiceğimi tutmadığım elimden yazdığım mesajda ; cevap televizyon başından geliyor = penaltı . Hakeme edilen küfürlerim geriye , Büyük Mustafa önümüzde gözümüz üstünde . Sanırım 30. dakikaydı bir el-kol yapıyor mevkiler değişiyor . Sonrası baskı , dirayet , kararlılık , azim , istek ve Matrix ! Seçilmiş adam o kadar çok ki ; hepsi siyah beyaz . Karakartallar gibi saldırıyorlar . Biz zıplamaktan bağırmaktan kendimizi paralamaktan Ernst kadar yoruluyoruz , müthiş bir geri dönüş , enfes bir maç , uzun zaman unutulmayacak bir sahne . 3 tane atıyorlar bizim fiyakalı çocuklar , 33 tane kaçırıyorlar . Hele Serdar Özkan denen sonradan girme var ki ; maç eğer 3-3 bitseydi Pinhani ile birlikte dalacaktık ona ; Hele Bi Gel misali ! Parantezlerin en güzelinin öznesi Rüştü , 0-3 olmadıysa ispatladı Rüştü'nü , ben bile ilk kez sepet diye bağırmadım bağıramadım . Ses gitti , yapı paydos . İlker Yasin'e inat Yap Rüştü yap , yapma değil Avrupa ! Fink kaç pozisyona girdi karşı karşıya sayan varsa ayan beyan açıklasın , Serdar at Fink'e , Ekrem at Fink'e . Geçen hafta Kasımpaşa maçında oynamadı geri dönüşüm kutusunu boşaltılar . Bu hafta Necip'in tecrübesizliği üzerinden Mustafa Denizli'ye ince bir çalım atmıştır , anlarsa tabi Büyük Rakı ... pardon Mustafa ! Yanlış anlaşılmasın beyazlayan saçlarının her telinden öpüyorum bu adamı , her yerinden öpüyorum hatta susadım Çeşme'ye gidiyorum . Bobo ilk 11'e girdi gireli ligde 11 gole ulaştı , 11 altın adam yarışması vardı bir aralar , benim gönlümde ilk 10 adamdan 1'i kendisi . Onun gol sevinçleri üzerine sevinç gözyaşlarımla bir şeyler karalamak vardı ama kelimeler kıfayetsiz kalır maalesef . Ve sona bıraktım seni Holosko , bodozlama Holosko , bir türlü pişemeyen Holosko , en güzel sevinen ve dövünen adam Holosko ; maçı kazandıran golü ve bu gönüle yeni bir çentik attın . Ne denir ki sana koş Dünya Kupasına !

Bu maçta emeği geçen tüm kahramanlara ; Rıza Çalımbay başta olmak üzere , Rüştü'ye , Ümit Karan'dan Nihat'a , beni maça getiren taksiye , Toraman'dan Sezer'e , Sezar , Roma ve Brütüs'e , oyunu çirkinleştirmeyenlere , ayakta mücadele edenlere , Jack Abi'ye , Tekel Bayi'ye , hakem ve gözlemciye , maçtan önce yemek yediğim gözlemeciye , sevdiceğime , bir o kadar sevdiğim ve numaralıda numara yapmadan oturmamı sağlayan Altuğ , Tolga ve eşine , Doğan'a , Doğan görünümlü şahin Barış'a , kuzenim Erkin'e ve hiç görmediğim kardeşine , Kırmızı Şimşekler'e , fazla küfür etmediklerine , stadı karnaval yerine çevirdiklerine ve bu tabloyla kapalı tribünün bittiğini bana bir kez daha gösterdiklerine , sakatlanan Ferrari'ye yolda gördüğüm Porsche'ye , Karşılıksız Çek Sivok'a , hayatının ortasında hayatının ortasını yapan Deli'ye , tribünde deliren her kişiye , bize ölümsüz bir maç seyrettiren malzemecisinden yöneticisine herkese ... Teşekkürler ...

11 Ocak 2010 Pazartesi

Saraçhane # 1970


Photo : James P.Blair

Yakın sayılır çocukluğumun geçtiği mahalleye Saraçhane . Vatan Caddesi'nde şimdiki Migros'un olduğu yerde büyüdüm ben , eskiden Lunapark'tı ve küçük olduğum için maalesef bana yasaktı . Topkapı Hastanesi'nin bahçesinde morgun hemen yanında yapardık maçlarımızı , ölülerin yanında yeteneklerimizi gösterirdik bir meşin yuvarlak peşinde . Adımla adam almayı öğrendik sokakla adam olmayı . Bazen Van Basten olduk bazen de Klinsman ama daima Maradona . Yarı beline kadar camdan fırlayan anneler reçelli ekmek öncesi kafamıza vura vura bizi yıkarken aklımızda yalnızca top vardı hem de çevreye en zararlısından fakat bir o kadar yararlısından ; plastik . Bombeli , yamuk , inik , şişik plastik top . İki taşın arasından geçtiği an hayatın anlamı olan , iki bacağın arasından geçince namusları sorgulatan . O zamanlar buralar hep yeşildi klişesinden çok her yer bizimdi , açıktı , geniş alandı , çocukları düşünmeyen müteahhitler henüz varolmamıştı . Joysticke değil bacaklara emir veren beyinlerin masumane karşılaşmaları ve üç korner tabiki penaltı . Şimdi özlemle anıyorsak geçmişi , sokakta gördüğümüzde çekiyorsak nefesimizi ve gidiyorsa içimiz top peşindeki çocuklarla hani ; beni de aranıza alın lan çok güçlü olmaz bizim takım yemin billahi ...

45/45


Fenerbahçeli bir arkadaşım var , yıllardır her sezon 34/34 yapan . İç saha veya deplasman demeden Turkcell Süper Ligi'nin tozunu atıyor tribünde . Bu sene kupa ve Avrupa'yı da soktu araya sanırım 45/45 yapacak aymaz , deliler gibi kıskanıyorum onu elimde değil . Benim istatistiğimin onun yanında esamesi okunmaz ancak hani hatırı sayılır bir sayıya ulaşmak da amacımız var işin ucunda . Her sene illa ki bir-iki deplasman sözkonusudur , geçen sene Eskişehir vardı bu sene belki Ankara belki de Bursa olur son maç ! Şu anda 16 maçı tribünden takip etmişiz , yarın İnönü'de Kasımpaşa maçıyla 17'ye ulaşıyoruz . Tam liste aşağıda . İkinci yarı gidilmesi muhtemel 28 karşılaşma çıkarttım , İstanbul içi , bir-iki deplasman ve üç tane de kupa maçı . Olur mu olur olur ! Topladık mı kaç maça ulaşıyoruz ; 45/45 . Aha yakaladım bizim arkadaşı . Ancak kendi sevdiğin takımın deplasmanına gitmekle eşdeğer midir derseniz dudak bükerim . Sayılar aynı ama sanırım onunki daha anlamlı . En nihayetinde futbol bu sevdiğimiz , seyretmekten hoşlandığımız oyun . Ahh bir de bizim hanım anlasa ...

Beşiktaş - Gaziantepspor
Beşiktaş - Kayserispor
Beşiktaş - Manchester United
Kasımpaşa - Galatasaray
Beşiktaş - Denizlispor
Beşiktaş - Wolfsburg
Beşiktaş - Kasımpaşa
Beşiktaş - Ankaragücü
Beşiktaş - Cska Moskova
Kasımpaşa - Eskişehirpsor
Beşiktaş - Fenerbahçe
Kasımpaşa - Trabzonspor
Beşiktaş - Diyarbakırspor
İstanbul B.B. - Kayserispor
Beşiktaş - Bursaspor
Kasımpaşa - Manisaspor
Beşiktaş - Kasımpaşa

27 Kasım 2009 Cuma

Çok Yaşa Futbol


Noel , Paskalya ve benzeri durumlarda yabancı oyuncuların tatil , yurt dışına kaçış ve her türlü bayramları nedeniyle olası tatilleri konuşulur ya ; hani derler futbola ara verelim kurban ve ramazan bayramlarında ya ... Olmasın anacığım olmasın babacığım . Futbola ara verilmesin , oyun devam etsin , meşin yuvarlak asla durmaya yeltenmesin . Mola , ara , tatil ne varsa futbola uğramasın , koşuşan oyuncular , boğuşan futbolcular izleyelim kimse yorulmasın . Akşam Bursa maçı var ne güzel , Pazar günü El Classico var bayram gibi . Beşiktaşım zaten bayram yerine döndürdü kalbimi . O kadar çok sevmişiz ki bu oyunu ve o topu hiç bitmesin istiyorum , sabah akşam ikindi kuşluk seyredelim istiyorum . Lan çok şey mi istiyorum bilmiyorum ama hapşırsın futbol çok yaşasın futbol diyorum ...

21 Eylül 2009 Pazartesi

Football Manager 2010 # Türkçe

Sevgili Football Manager tutkunu dostlarımız,

Bundan tam 10 yıl önce, oyunda Türkiye ligi dahil yokken yaptığımız kampanyalar ile 2000 yılı için çıkan sürümden itibaren oyuna Türkiye liginin eklenmesini sağlamıştık. Şimdi sıra oyuna resmi olarak Türkçe dil seçeneğini eklettirmeye geldi.

Yıllardır Football Manager'i Türkçe oynamak ve daha iyi anlamak için hazırlanan Türkçeleştirme yamalarını kullanıyorsunuz. Bu yamalar oyun çıktıktan sonra yayınlandığı için yeni oyun heyecanını yaşayamıyorsunuz ve sabırsızlıkla bu dosyaların çıkmasını bekliyorsunuz. Artık bu çileden kurtulmak, oyunu resmi Türkçe dil desteği ile oynamak, oyunu daha iyi anlamak istemez misiniz? Üstelik bunu Football Manager 2010'da yaşamak istemez misiniz?

Yıllardır haklı olarak bir çok arkadaşımız FM Türkçe olsun istiyor, yıllardır aynı tartışmalar bitmiyor. Oyun yapımcıları; "Korsan kullanım fazla, bu nedenle Türkçe FM yok" derken, Türk FM severler; "Önce Türkçe'yi eklesinler, biz sonra orijinal alacağız" cevabını veriyor.

Bu yazışmalar bu zamana kadar hiçbir yere varmadı. Ancak şu anda önümüzde somut bir söz bulunmakta!
FM 2010 Türkçe olabilir! İşte bu söz Football Manager'in yaratıcı ve yapımcı firması Sports Interactive tarafından verildi.

Bu yıl 10 bin kişi Football Manager 2010'u korsan kullanmak yerine orijinal satın almayı kabul ederse, Sports Interactive, Football Manager 2010'a Türkçe dil desteği eklemeyi planlıyor.

Yani Türkçe'yi oyuna çok kısa bir sürede eklemek için gereken maliyetin altına girmeyi kabul ediyorlar. İstekleri FM 2010'u korsan kullanmak yerine orijinal satın almanız.

Bu sebeple bizlerden imza kampanyası başlatmamızı ve sizlerden oyunu orijinal olarak satın alma sözünü almamızı istediler. Bu sanal imzaları, Sports Interactive Genel Müdürü Miles Jacobson'a ileteceğiz.

Gelecek 3 hafta içerisinde eğer 10 bin imzaya ulaşılırsa Football Manager Demo'ya, Türkiye Ligi Quickstart eklenecek ve Türkiye liglerini erken deneme imkanına sahip olunacak. Eğer bu imzalar gerçek satışa dönüşürse (sözler tutulursa), Football Manager 2010 için Türkçe dil dosyası resmi olarak STEAM üzerinden ücretsiz indirilebilecek.

Amaç, Türkiye'de bu oyunu korsan oynayanların sadece %5'inin orijinal satın almasını sağlamak. Yani korsan oynayan her 100 kişiden 5 kişinin orijinal satın almasını sağlarsak oyuna Türkçe dil desteği gelmesi hedefleniyor .

Lütfen kayıtsız kalmayın ...

3 Eylül 2009 Perşembe

Maradona



Bu video bu sitede ikinci kez yayınlanmaktadır . 16 Şubat tarihli olan ilkine doyamadım buna doyar artık tüm arkadaşlar ...

Eskiden Futbolda Mücadele Yokmuş :)


Maradona Fight - Watch the top videos of the week here

d10s


Maradona Ball Skills - Funny videos are here

Maradona Şimdi Oynasa Ne Olurdu ?


Dün akşamüstü Ataköy 5.kısım parkında oturuyoruz . Muhabbet harlanmış her kafadan bir ses çıkıyor . Dolanıp dolaşan kelimeler yukarıdaki ilaha gelince duruluyor . Karşı iddia şu ;

- Abi günümüz futbolunda Maradona eski performansını sürdüremez . Dönem şartlarında en iyi oyuncuydu ama bu dönemde en iyisi olamaz . O zamanki futbolda göbekli adamlar kral oluyordu . Rakipleri koşmuyordu . Futbol şimdi çok değişti , kilometrelerce koşuluyor . Maradona aynı yetenekleri ile bugün oynasa aynı başarıları sağlayamaz . O zaman olan futbol kalitesi örneğin 3 birim ise Maradona 10 birimdir . Ancak artık futbolun kalitesi 7-8 birim . Maradona'nın Dünya Kupası , İtalya Şampiyonluğu ve bilimum başarıları kazanma olasılığı daha az . Mücadele gücü çok azdı o zamanlar . Şimdi ise aynı standardı yakalayamaz . Eskiden top mu oynanıyordu abi ? Herkes eli belinde takılıyordu . Pele 'nin atığı gollere bakın çevresinde kimse yok . Eski maçları seyredelim dediğimi anlayacaksınız . Herşey eskisi gibi kolay değil . Maradona o dönemde kaldı aynı varlığı ile 2000li yılların futboluna ayak uydurması zor ...

Ters Manyel sitesinin tepesine Maradona'yı ve altına da İnönü Stadı'nı koyan biri olarak ben buna karşı çıkmayayım da ne yapayım ? Bir arkadaşımla birlikte bizim iddiamız ise şöyle şekillendi ;

- Abicim Maradona Maradona'dır . O zamanın futbolunda ona göre oynuyordu , şimdi olsa savunma mekanizmasını ona göre geliştirir Maradona . Dünyadaki hiç bir oyuncu Napoli gibi sıradan bir takımla Van Basten , Rijkaard ve Gullitli Milan'a karşı İtalya'da iki kere şampiyon olamaz . Allah vergisi yetenekleri daima kalacaktır . Bugün oynasa yine aynı başarıları tekrarlama olasılığı fazla , çok fazla . Hatta parametreleri gözardı etmeden belirtiyim eskiden adamı yaka paça indirdiğinde devam diyen hakemler şimdi ilk dokunuşta sarı kartı yapıştırıyorlar . Daha rahat olması ihtimaller dahilinde ve yıldız oyuncuyu koruma sistemi ile daha başarılı olur . Ronaldo ve Ronaldinho'nun daha yeni attığı çalımları o 20 sene önce yarattı . Aynı şey Pele içinde geçerli . Şimdi gelse örneğin Lyon'a gol kralı olur , kral olur . Eskiden futbol oynanmıyordu diyorsun ama simulasyonda oynatılan dünya kupası kadrolarının kapışmasında daima eski takımlar başarılı olup kupayı alıyorlar . Örneğin Brezilya 82 kadrosu Fransa 98 ile ya da 72 Hollanda ile 66 İngiltere , 90 Almanya ile 86 Arjantin karşılaşıyor bilgisayar ortamında ve kazanan hep eski takım ve kadrolar oluyor . Eskiden belki de daha iyi futbol oynanıyordu ancak dediğin gibi bu kadar da koşulmuyordu belki . Dönemin şartlarına değil Maradona 2100 yılında bile aynı yetenekleri ile 1 numara olur , olması olamamasından daha olasıdır ...

Sonunda karşıt iki düşünce çarpıştı ancak işin içinden çıkılamadı . İlk defa postu yorumlara açıyorum . Fikirlerinizi merak ediyorum . Ben belki de çocukluk kahramanıma olan sevgimden olsa gerek tarafsız bakamıyorum bu konuya ya da Diego Armando Maradona (d10s) konusunda hassasım , hastasıyım görmem gerekeni göremiyorum . Bilemiyorum . Ya peki sizler ne düşünüyorsunuz ?

16 Ağustos 2009 Pazar

Fantezi Futbolun Başlangıç Hadisesi


Fantezi Futbol denilen basit iki kelime . Lakin hakkında konuş derseniz sabaha kadar esir ederim alayınızı . Benim kişisel sevdam eskilere dayanıyor . Eskiler dediysem abartmayayım , topu topu 15 sene işte . Önceleri mahallede adımla arkadaş alırdık , taş üstünden geçen topu gol olarak geçerli sayardık . Sonraları ise babamızın eve bağlayıcı etkisi eşittir bilgisayar hadisesi !

Başlangıç ; 80'li yıllarda dünyaya gelmiş olan her romantik çocuk futbolsever gibi Championship Manager (ya da Football Manager) ile start aldı diye düşünüyorum . Oyundaki tadına doyulmaz menejerlik karizması 30 yaşına merhaba diyen bu bünyeden hala firar etmiş değil . Joost Broerse diye bir sol bek bazen aklıma geliyorsa ya da Kenedy Bakircioglu 'nun adını neden hala duyamadık sorusu zihnimi kurcalıyorsa kendi adıma güzel bir çocukluk geçirdiğimi söyleyebilirim . Sensible Soccer 'da takımına Viola'yı transfer eden her ufaklıkla , CM 'de Fiorentina ile Şampiyonlar Ligi kupasını kaldıran her arkadaşımla ya da wonder kid ile doldurulmuş short listi için harcanan saatlere aldırmayan tüm insanları yakın görürüm kendime . Stadı büyütmekti olay belki de , yenilen oyuncularının sırtını sıvazlamaktı maç sonu ya da kimbilir . Ama editör ile oynamadan ve her büyük maç öncesi save as yapmadan dürüstçe . Ebeveynlerin gelip artık okuluna git demesidir , anlamamalarıdır saatlerce sağ elde bir mause ile boş ekrana bakma güzelliğini , saat kurup oyun için kalkmaktır sabah erkenden , 920 asist 670 gol attırmaktır 2067 'de altyapıdan çıkan Raul Monzalez'e ! Dedim ya esir alırım konuştukça konuşurum fantezi futbolun doğumu ile alakalı . Elbette o zamanlar bilmiyorduk bu kavramı ve ruhunda menejerlik olgusu oluşarak büyüyen bir kuşak olarak dünyanın kirlenmesine aldırmadan bir yerlere savrulduk . Kimimiz yazar oldu , gazeteci , avukat veya doktor . Kimimiz blog sahibi , yorumcu veya yönetici oldu . Bazılarımız ise eş dost arasında anlatılan tatlı bir muhabbetle yetindi . Ama futbola aşkımız hiç değişmedi . Tribünlerde veya televizyon başında yerini alanlar , farklı renklere gönül verenler , saha içindeki oyunculara müdahele etme isteğimizi öldürmedi . 70 milyon teknik direktörün bir kısmı amatör sevdalarını bilgisayar başında yaşattı . Takım aldı , transfer oldu , kulübüne kupa kazandırdı . Ve tüm bunlarla birlikte fantezi futbol kavramı zihinlerde yerini aldı .

2005 yılıydı ilk hatırladığım . Ntv Fantezi Futbol ile tanıştım . Her hafta sanki gerçekten teknik direktörmüşüm gibi oyuncu aradım , aldım ve çıkardım . Türkiye Ligi kazan ben kepçe 40 milyonu aşmadan 11 kişi seçmeye çalıştım . Yeri geldi asistim verilmedi , golüm geçersiz sayıldı , yeri geldi asist kavramı üzerine saatlerce düşünceler gelişti . Tek başına olunca çıkmayan zevk rekabet duygusu ile pekişerek tadından yenmez hale geldi . Arkadaş arasında puan hesaplamaları , o oyuncuyu nereden buldun soruları ve her Cuma günü yaşanılan heyecanlar bir güzelliği müjdeledi . Fantezi Futbol hadisesi artık kanımıza işlemişti . Öncesi 10 küsür ama oyun adına iki senelik tecrübeyi kullanma vakti gelmişti . Tanıdık dostlarla toplandık , planladık ve bir site oluşturduk . Adına da Büyük Fantezi Futbol Kapışması dedik . Kısaca BFFK ! Herkes bir ödül vaad etti sene sonunda aramızdan başarılı olanlara verilmek üzere . Yazılar yazdık , oturup beraberce aldığımız oyuncuları ekrandan izledik ve bazen rakip takımı dahi destekledik . Lütfen kınamayın beni ama kapalıdan gol yediğimize üzülmediğim anları düşünürüm bazen . Üst sıradaki arkadaşımın kadrosundaki İbrahim Toraman'ı bildiğimden . Amaç futbolcudan kazanmaktı ve bu altyapısı CM olan büyük çocuklar için oyuncaktı . Çocuk oyuncağı ! Holosko'yu Manisa'nın dış saha maçlarında kadroya almak , Ivankov'un penaltı atmasını ummak ve Kratochvil 'in takımının gol yememesi için dualara sığınmak hafta sonlarına anlam katmaya yetmişti . Kinder süpriz yumurtanın kutusunu kullanarak yaptığımız büyük çekiliş ile ödülleri dağıttık ve sıcak top , şanslı ödül cümleleriyle hediyelerimizi başarılı olan arkadaşlarımıza verdik . İkinci senemizde tasarımı ve oynama kolaylığı sayesinde Lig Tv kalbimizi çaldı . 10 kişilik ilk ekibimize 3 kişi daha eklenmişti . Yine yeni bir site açıldı , yine yazılar yazıldı ve hep beraber toplanıp üzerine muhabbet baldan tatlıdır ispatlandı . İşinden gücünden olan , Perşembe akşamı uykusuz kalan , sakat ve cezalı listesine göz atmayan kalmadı . Olay daha profosyonel ele alınınca ve emek gerçekten değerini bulunca Türkiye 1.si bile olunabiliyormuş bunu anlamak zor olmadı . Her güzel şeyin sonu Beşiktaş'ın şampiyonluğu ile gelince mutlu sonun kelime anlamı bünyeye yapıştı . Böylece yaz geldi ve oyun güzel bitti .

2009 - 2010 sezonu geçen hafta başladı . Ohh ! Benim için ''Sensiz geçen günlerin ben .....'' tezahüratı ne kadar çok Beşiktaş hasreti ile alakalıysa bir parça da fantezi futbol ile ilgilidir . Hafta sonları kadromdaki oyuncularımı takip etmek , aldığım kaptanımın attığı gol veya rakibim oyuncusunun gol yemesinin ötesi yok . Kan fıkır fıkır , heyecan üst seviyede . Ha unutmadan söyleyeyim , gitgide profosyenelleştik . 3. senemizde 15 kişi daha ekledik portföye . Artık dolu dolu 28 kişiyiz . Lig Tv son güne bırakmasa yeni sezon güncellemesini otuzu rahatça aşacaktık . Yine yeni bir site açmak farz oldu ve hediyeler bu defa bayağı çoğaldı . Her hafta yazılan yazı , yapılan analiz ve girilen sonuçlarla birlikte artan sorumluluğumuz düşündürmüyor , aksine hoşumuza bile gidiyor . Ülkede fantezi futbol konusunda referans alınacak kadar arşiv konumuz , yazımız ve analizlerimiz mevcut . Tüm oyun ile ilgili siteler ile temas halindeyiz . Madem yetenekliyiz ödül veren 4 sitede daha kadromuzu oluşturmaktayız . Böylece övünmek gibi olacaksa olsun konuya oldukça hakimiz . Hatta planlar dahilinde referans bir site kurup tüm düşündüklerimizi gerçekleştirmek var. Ancak zamanla alakalı sıkıntılar sözkonusu . Kimbilir belki de bir güzellik yapan arkadaşımız çıkar aramızdan . Ölümlü dünya ; heves baki kaldıkça dibini görmeyenin kaptanı kırmızı kart görsün !

Fantezi Futbol böyle bir şey işte benim nazarımda . Anlattıkça anlatası geliyor insanın . Başınızı ağrıtmadan kaçıyorum diyorum ama konuyla ilgisi olanın es geçmeyeceğini de tahmin ediyorum . Kaçtığım yer , ikinci adresim Lig Tv Fantezi Futbol sayfası . Bakınıyorum gözden kaçırdığım futbolcu mevcut mudur yoksa en verimli kadromu kurmuşmuyum bu hafta ! Bakalım ... Tüm futbol seven dostlara , CM 'den yolu geçen arkadaşlara ve fantezi futbol sevdalılarına selamlarımla ...

7 Temmuz 2009 Salı

Turkcell Süper Lig Hiç Bitmesin


İlk Haftanın Günahı Olmaz

Manisaspor - Eskişehirspor
Sivasspor - Trabzonspor
Antalyaspor - Ankaraspor
Bursaspor - Kasımpaşa
Gençlerbirliği - Kayserispor
Diyarbakırspor - Ankaragücü
Denizlispor - Fenerbahçe
Gaziantepspor - Galatasaray
İbb - BEŞİKTAŞ

Seyrine Doyum Olmayacak Maçlar

Beşiktaş - Antalspor 2. hafta (seyircisiz)
Galatasaray - Beşiktaş 5. hafta
Beşiktaş - Kayseri (Hurma bekliyoruz seni)
Trabzonspor- Beşiktaş 12. hafta
Beşiktaş - Fenerbahçe 13. hafta
Sivas - Beşiktaş 14. hafta
Beşiktaş - Bursaspor 17. hafta

2007-2008 sezonunda da ilk maç Trabzon - Sivasspor karşılaşmıştı ve hatırlayananız varsa sahaya giren birileri Mehmet Yıldız'a saldırmıştı . Bir önceki senenin şampiyonu Fenerbahçe ilk maçı bu sene olduğu gibi İbb takımı ile yapmıştı ve maçtan boynu bükük ayrılmıştı . Son maç yine Fenerbahçe - Trabzon ! Trabzon ile Fenerbahçe ligin son haftası karşılaşmaya bıkmadılar mı hala ? Her sene aynı olmaz ki canım ! Ben her sene çekilen fikstür sonrası şampiyon olacağımızı varsayarak son maç turu kendi sahamızda atalım istiyorum . Yine olmadı , son maç deplasmandayız . Olsun ! Seyircisiz maçın Antalya olması garip . Ben kanlı bıçaklı olduğumuz bir takım bekliyordum . Ligin sonlarına doğru üst üste zorlu rakipler bekliyor bizi . Trabzon , Fener ve Sivas ile sırasıyla karşılaşacağız . Bu sene kimin parlayacağını tahmin etmek güç olduğundan fikstürün zorluğu ya da avantajı hakkında yorum yapamayız . Ancak ilk dört haftanın kayıpsız geçilmesi halinde bu seneye dair iddianın gösterilmesi açısından önemli . Son olarak fikstür çekimi sırasında üç büyük kulübün temsilcilerini ekranda gören bir kardeşimizin forzada yazdığı mesaj :

''Gese karı yollamış ... ''

3 Temmuz 2009 Cuma

Futbolun İçindeki En Güzel Para


Özellikle kış aylarında dışarı çıkılamayan tenefüslerde , okul sırasının üzerinde bozuk para ile oynanan süper zevkli bi oyun vardı . Sıranın iki ucuna geçen birer oyuncu , her iki elin serçe parmakları kale direği , işaret parmaklarından biri kaleci olmak sureti ile sıranın kenarına mevzilenip beklerken , diğer oyuncu 3 adet aynı cins bozuk parayı üçgen biçiminde birleştirerek başlamaya hazırlanırdı . Başlayacak oyuncu birleşik duran paralardan birine sert bi şekilde dokunarak (amerikan bilardoda oyun açar gibi) geniş bir üçgen oluşturur , karşı kaleye doğru giderdi ama her yeni hareket edecek bozuk parayı diğer 2 paranın arasından geçirmek şarttı . Bazen kullanılmayan diğer el ile set yapılıp topa yani paraya falso verilir bu şekilde gol atılmaya çalışılırdı . Kaleci olan oyuncu serçe parmaklarını sabit tutmak zorundaydı , ama kaleci olan işaret parmak her hareketi yapabilirdi . Parmaklar sıradan çekilir ya da kaydırılırsa bu bir gol yerine geçer , en mühim kavgalarda "olum oynattın sen elini" konulu kavgalar olurdu . Oyunun bitiş düdüğü genellikle tenefüs zili olur , ertesi tenefüse kadar yenilen kişi intikam hırsı ile derse konsantre olamazdı . Ulan keşke yine o sıralardan olsa da oynasak diyesim geliyor da som cümlem bambaşka ; yaşasın futbolun her türlüsü lan ...

17 Haziran 2009 Çarşamba

GSH

Harvard 'dan kovulan aklı başında öğrenci kardeşimizin , İngiltere 'ye ablasını ziyarete geldiğinde can sıkıntısından eniştesinin kardeşiyle takılması ve böylece West Ham United 'ın taraftar grubu Green Street Elite 'e katılmasıyla gelişen ve değişen olayları konu alan , taraftar grupları arasındaki kavgaları gaza getirerek , gözlerimiz yaşlı , ellerimizi ovuşturarak seyrettiren 2005 yapımı bir futbol filmidir . Daha evel defalarca izlemiştim , dün Tv8 verdi üstüne bir ekledim . Kötü dublajı es geçip yine mıhlandım televizyona . Futbola kendi anlamını yükleyenlerin ve taraftarlık olgusunu şiddetle bezemiş bu filmi şiddetle tavsiye ederim . Kendi içinde tutarlı olmasına rağmen sonu herkesçe tahmin edilen şekilde biten seyrettiğim en güzel filmlerden . Goal ile alakası yok , aynı düşüncede yapılan Football Factory 'e on basar , kulvarı farklı olsa da Zafer 'e Kaçış ile kapışır . Olaylar İngiltere 'de geçiyor gibi görünüyor ama 90 'lı yıllardaki Maçka Parkında , Şişli 'nin arka sokaklarında ya da Kadıköy 'de yapılan kavgalara benzediği apaçık . Pekala toplandıkları Pub 'ın yerine Kazan birahanesini ikame edebiliriz ya da kavga edenler ağabeylerimiz olabilir . Anlatılan efsane mevzular gibi aldım emaneti daldım 20 kişi arasında minvalinde olmasa da otobüsle dağıtılan rakip taraftarlar sahnesi nostalji yaratır . Seyrederken futbol şiddettir futbol holiganlıktır futbol adam bıçaklamaktır tezahüratını söyleyerek bulacaksınız kendinizi .

Elijah Wood 'un hobitlik (lords of the ring) ve kız arkadaş hırsızı (eternall sunshine of the spotless mind) rollerinden sonra burda da sakil durduğunu belirtmeliyim . Ne varsa adını şimdi yazacağım adamda var ; Charlie Hunnam . Kendisini gerçekten holigan olduğuna inandığımız filmde alıp tek başına götürüyor olayı . Nasihat verirken Harvardlı kardeşine ;

- Millwall ve West Ham takımları , birbirlerinden nefret ederler . Eşi benzeri görülmemiş bir nefret .
- Bir bakıma Yankiler ve Red Sox 'lar gibi ?
- Daha çok İsrailliler ve Filistinliler gibi !

ve

Arsenal : Mükemmel futbol , boktan ekip (Gooners)
Tottenham : Boktan futbol , boktan ekip (Yids)
West Ham United : Sıradan futbol , çok iyi ekip (Green Street Elites)

demeyi ihmal etmiyor . Ellerde bira ya da sokulmuş ceplere , sokaklarda yürüyen ve efsane marşı bağıra çağıra söyleyen bir grup kardeşimiz aidiyet duygusuyla tribün kovalayan nice Türk gencini ekrana zımbalıyor . Fa Cup kurasını radyoda dinleyenlerin heyecanıdır bizimle paralelik gösteren ya da içip içip maça gitmenin hazzıdır sevdiğimiz takımı görmeye . Green Street Elite gerçekte , adını taraftarlarının deplasman maçlarına gittikleri trenlerden (intercity) alan ve Inter City Firm denilen West Ham United taraftar grubudur . Rakip takım taraftarlarını dövdükten sonra yerde yatan taraftarların üzerine "congratulations , you have just met the i.c.f" yazan bir kartvizit bırakanlar olarak bilinir . West Ham United 'ın maç başlamadan çalınan şarkısını pek sık duyarız filmde , o da son sözlerim olsun lakin bu filmi seyretmeyen ise top olsun ...

i'm forever blowing bubbles
pretty bubbles in the air
they fly so high, nearly reach the sky
then like my dreams, they fade and die
fortune's always hiding
i've looked everywhere
i'm forever blowing bubbles
pretty bubbles in the air
united, united, united ...

Final Sahnesi

Not : Fuck you Milwall

12 Mayıs 2009 Salı

Ben Anlamıyor !


Gün geçmiyorki yaşadığımız ülkede garipliklere rastlamayalım ve gün geçmiyor ki sporu , siyaseti , gündemi ve kültürü , mizahı , algılayışı ile dumura uğratmayan yurdum insanı yeni ilginçliklere imza atmasın . Fonda görünen üst geçite rağmen karşıda karşıya geçen teyzeyi de anlamıyoruz , burada denize girmek yasaktır levhasının üzerinden balıklama atlayan slip don sahibi kardeşimizi de çözemiyoruz . Burası Türkiye diyoruz geçiyoruz . Konumuz futbol çok seviyoruz eyvallah da peki siz bu olanlar hakkında ne düşünüyorsunuz ...

Kocaeli - Trabzon maçını seyrettim seyretmez olaydım . Atılan koltuklar , karışan tribünleri geçtim . Adamın biri önce kafayı çekmiş sonra bir eline meşale diğerine bayrak alıp tribünlerin çatısına çıkmış . Maksat en büyük Trabzon . Öyle güzel kardeşim öyle . Başkası bunu görmüş kovalamış bu kaçmış yandaşlarına sığınmış . Misafire bak , evsahibine gel . Maç öncesi bir çift sanki Maçka Parkında dolaşıyorlarmışcasına sahanın içinden geçip tribünlerine gidiyorlar . Uyaran fosforlu sarı güvenlik görevlisine posta koyuyor bir de . Alıyor kız arkadaşını kucağına reklam panolarından atlatıp oturtuyor tribüne . Şaka gibi .

Sivas maçına bakıyorum . Mehmet Ali sakatlanıyor . Zaten bu İBB 'ye kaleci dayanmıyor . Olmazsa olmaz oyuncu olunca mecbur bekleyecekler futbolcular sağlık görevlilerini . Ama o da ne ? Sedat Bayrak tuttuğu gibi kaleciyi halı gibi atıyor omuzuna . Taşıyor , bakıyor hakem geliyor bırakıyor . Lan ne oluyor ? Rooney 'den hallice Mehmet Yıldız maç sonu deliriyor . Martin Kus ile köşe kapmaca oynuyor . Futbolcuları ile maç öncesi şakalaşan Bülent Uygun gidiyor , hakeme itirazı alışkanlık haline getirmiş adam geliyor . Bu Sivas başkanından teknik direktörüne gitgide sevimsizleşiyor .

Youla sakatlanmış kenarda . Serbest vuruş kazanıyor Eskişehir . Youla hemen oyuna girip Batuhan 'a gol pası veriyor . Gol geçerli . Hakeme itirazlar sonuç vermiyor . Antalya Başkanı tribünü terkediyor .

Gençlerbirliği ile Hacettepe karşılaşıyor . İlhan Cavcav 'ın takımı ikisi de . Kardeş kardeş 3-1 bitiyor , maç sonu sarılıyorlar birbirleriyle . Ağabey Gençlerbirliği 'nden kiralık olarak kardeş Hacettepe 'de oynayan toplam 10 oyuncu var . Tff nispet yaparcasına bu maçı sondan dördüncü haftaya koyuyorki dedikodunun b.ku çıksın . Açıklaması da garip ; fikstür ile oynama yapsaydık kendimizi inkar ederdik ! Kamp yaptıkları tesisleri , yedikleri yemeğin aşçısı ve masörlerine kadar hepsi ortak . Oftaş oluyor Hacettepe aradaki bağ bitiyor . Peki bunu kim yiyor ?

950 kişi ayrılıyor Beşiktaş 'a Astaş Stadı 'nda . Takım 20 sene sonra çifte kupaya gidiyor . Yönetim bunun bilincinde mi , hayır . Orası dolacağına geçen seneki Olimipiyat akıllara geliyor . Melih Gökçek kadar olamadınız deniliyor . 5000 bilet alamaz mı kulübe 60 milyon lira veren adam ? Ne kadardır bir gözyaşın biz verelim parası neyse !

Antalya ile Konyaspor küme düşmemek için oynarken Trabzonspor şampiyon olmak istiyor . Bu üçlünün ortak noktası ise şimdiden iddiası kalmamış Fenerbahçe oluyor . Son maçları sarı-lacivertlilerle . Diğerlerini günahı ne peki ? Yapsanıza kupa finalini son haftaya doğru daha yakın bir tarihe , hedefleri tüketmesin hiç kimse .

Ve Beşiktaş ... Bir iyi oynuyor bir kötü oynuyor . Saçları beyazlatmaktan başka bir işe yaramıyor . Nereden bulaştın , girdin içime işledin kanıma diyorum cevap vermiyor . Acı çektirmeden şampiyon olmam diye mırıldanıyor , duyuyorum , kızamıyorum . Ama ben bu işten birşey anlamıyorum .

3 Mayıs 2009 Pazar

Tercihler ...


Adanaspor ? AdanaDemirspor ?
Göztepe ? Karşıyaka ?
Trabzonspor ? Rizespor ?
Real Madrid ? Barcelona ?
Inter ? Milan ?
Liverpool ? Manchester United ?
Kayserispor ? Sivasspor ?
Arsenal ? Chelsea ?
Boca Juniors ? River Plate ?
Ankaragücü ? Gençlerbirliği ?
Olimpiakos ? Panathinakos ?
Juventus ? Parma ?
Kasımpaşa ? Karagümrük ?
Porto ? Benfica ?
Bayern Munich ? Schalke 04 ?
Marsilya ? Bordeaux ?
Borussia Dortmund ? Köln ?
St. Etienne ? O.Lyon ?
Brezilya ? Arjantin ?
İngiltere ? Almanya ?
İtalya ? Fransa ?
Almanya ? Hollanda ?