6 Şubat 2011 Pazar

Kısa Kısa...


Aleksandr Amisulashvili yetmedi sanki de şimdi de Nordin Amrabat… Tövbe tövbe…

Trabzonspor şampiyon olacaksa 61. Yılında olsun!

Stad yıkılıyor bu sene diyorlar ya hangi sene yıkılmadı ki bunca sene? Hatırlayan bilir; 100. sene şampiyonluk maçında tuvalete gidememiştik 5 saat. Bir sezon açılışı vardı sanırım içeride 50 bin kişi vardı. Allahın sıcağında vıcık vıcık tıkış tıkış, kapalı üstten hatta polis atmışlardı. Bugüne kadar yıkılmadıysa kolay kolay yıkılmaz…

Forza Beşiktaş’a yazı yazdım geçen gün iki sene sonra ilk defa. O zamanki yazmama sebebim çoluk çocuk muhabbetiydi, baktım hala aynı çocuklar duruyor, büyüyememişler!

Önce Buca sonra Trabzon ardından İBB sonra Gaziantep Belediye ve Karabük. 15 günde bu 5 maça giden herkese Allah bol para nasip etsin bundan sonra inşallah…

Geçen hafta sonu o soğukta, o uzaklıkta ve o trafikte, 25 lira verip stadı dolduran 30 bin küsür kişiyi görünce ilk defa Beşiktaş taraftarına inancım oluştu. Şampiyonluğa giderken son 7 hafta kala daha güzel havada gelmeyen, gelenleri de birbiriyle kavga eden bir taraftar bütünlüğü gitti, yerine içimde umut yeşerten güzel Beşiktaşlılar geldi. Bu sebeple 40 bin kişi az bir stad için. Eyvallah kriterlere uymasın, Şampiyonlar Ligi maçı oynanmasın, ülkemizin düzenlediği bir şampiyonada mekan olarak kullanılmasın da… Yine de az 40 bin kişi… Bu arada şu fotoğrafın güzelliğine bak arkadaş….

Beşiktaş, Trabzonspor karşılaşmasının ilk 30 dakikasındaki oyununu, baskısını, presini, hücum girişimlerini her maç bana belli aralıklarla göstersin; isterse şampiyonluk gelmesin, bu çocuk kupa görmesin, derbiler zaferle bitmesin… Bak hala tüylerim diken diken o dakikaları hatırladıkça…

Gri formalardan alıyordum geçen ay, kısmet olmadı. Ardından arkadaş doğum günü hediyesi almış pek bir makbule geçti. Ancak benim yaşım ve Simao’nun forma numarası aynı olunca ve arkasında sadece numara yazıp Simao’nun adı yazmayınca bir o kadar da garip oldu!

Fenerbahçe- Trabzon maçında ‘’G.tün mü kalktı, g.tün mü kalktı, lider olunca g.tün mü kalktı’’ tezahüratlarını duyduğum anda anlarım bizim tribünün farkını. Yok Dale uluslararası çalıntıymış, yok Gücüne ilk önce onlar güç katmış, yok onlar çalmazmış kontra yaparlarmış… Aslında farkındalar da söylemesi güç geliyor. İnsanın kendini bile bile kandırmasına şahit olmak inanılmaz zevkli, yetmez daha ha gayret Fenerli… Ha buna karşılık gurur duyacakları şeyler de yok değil tribünlerine dair; Takımlarının başarısıyla paralel basketbola verdikleri önem, hala en güzel deplasman taraftarı olmaları ve az da olsa başkanlarının yaratmak istediği profile karşı çıkmaları… gibi…

‘’Gol oldu bağır, top rakibe geçti ıslıkla, arada çek üçlü, santrayla omuz omuza’’… Devlet yaptığını kafasına kakmakla kalmayıp Galatasaray’a, bir de maç arasında anonsla heyecana ortak olsa ya!

3 kulvarda devam eden tek takım, 3 kulvarı da aynı kadroyla oynamasın!

Gökbilimcilerin gözü kulağı Dolmabahçe’de. Yıldızlar da kayar durmaz yerindeeee…

Olimpiyat veya bizdeki adıyla Zulümpiyat Stadı yine göstermedi bize galibiyeti. Ben bir tek Kasımpaşa maçını hatırlıyorum Rico Paşa’nın golüyle zar zor kazanmıştık. O maçtan sonra da yan bağlarımdan ameliyat olmuştum. Tarih 18 Ağustos 2007, bugün 2 Şubat 2011. Ne uğursuz mekansın sen yaa….

Pascal Nouma geçen maç Kapalı üstte locadaydı. Simsiyah giyinmiş gelmiş. Kalktı ayağa taraftarı selamladı, tezahürata eşlik etti ve oturdu. Sonra arkadaşım girdi maça, geldi yanıma. Bak dedim yukarı Pascal. Nerede dedi? Bayağı bir aradık gözlerimizle en sonunda gördük. Haddinden siyah Pascal!

Önümüzdeki sene olmayacaksa İnönü, benim şahsi fikrim; Kasımpaşa Atatürk Arena 4 Eylül Alsancak Mardan Kompleksi, Olimpiyat 19 Mayıs Kadir Has Avni Aker Stadı’dır!

Tek ön liberolu siteme alışmışız ya, illa ki istiyoruz Mehmet’in yanına Ernst’i! Sanki günümüz futboluna birebir ayak uydurmak zorundaymışız gibi. Adamlar uzay futbolu oynuyorlar İspanya’da, günümüzü gecemizi şaşırtmışlar biz hala çift ön libero da çift ön libero! Guti biraz geride kaldığı için topu iyi kullanıyor, önde defansın arasında kaybolmuyor, ileride daha çok adam gol arıyor, çift santrfor ile hücum gücü zenginleşiyor. Peki bunlardan kim bahsediyor? Futbolu gerçekten seven, göze hoş gelen oyuna gönülden bağlı birkaç kişi dışında kimse. Önemli değil gül yüzlü Hatice, varsa yoksa netice…

Federasyonun teknik direktörler için çıkardığı akreditasyon kartını takmayan bir teknik adama sarf edilen bu cümlenin sahibi, sanki kendini anlatmış gibime geldi: Link: ‘’Schuster’de ya çok derin bir aşağılık kompleksinin dışavurumu ya da inanılmaz bir narsist egonun kölesi olma durumu söz konusu… Çok delikanlısın ya; hadi bundan sonraki ilk maça da akreditasyon kartı olmadan çıksana!

Fenerbahçe’nin şu kendi kendini gaza getirmesine bayılıyorum. Sonu geçen seneye benzemez inşallah ama bu ne ya? Kocaman umutlar varmış da yüreğini ortaya koymalıymış da… Çok komik değil mi gerçekten?

Gözümün önünde girdi o top içeri, geçti çizgiden, oldu 2-1. Ama 2 sene öönceki şampiyonluk maçının eyyamcı hakemi Kamil A..noğlu vermedi... Gecenin içine etti...

‘’Buraya stad yapanın a.q!’’ 40 kere söylersen olurmuş derler ama ben bu lafı yaklaşık 40 bin kere duydum…

Stad önü seyyar köftecilerinden içine çekilen koku ile çikolatanın etkileri benim nazarımda aynıdır… Forza Endorfin!

Artık daha sık yazmalıyım...