13 Şubat 2010 Cumartesi

Bir Deplasman Öyküsü # 0-2

t2 tarafından 28 Nisan 2009 , Salı günü yazılmıştır ...

Bir Pazar gününe saat kurarak uyanmak kadar kötüdür 330 kilometre sürecek bir yolculuğa çıkmak . Ve bir gün önce rakibinizin önemli bir takımı çok rahat yenmesi ile sizin maçınızı yatarak izlemesi . Ayrıca takımına sahip çıkmış bir kent , asırlardır mağlup olmadığımız ve her kırılma noktasında bize kaybetmeye alışık bir şehire gitmek . İntikam kelimesinin anlamı olmalıysa Eskişehir bizden isteyecekti haliyle . Ne yapalım ; seven portatif masa gibidir , katlanır . Çıktık yola 3 kız 2 erkek evden hazırlanmış kekler ve Cihangir Komşu Fırın 'dan simitler ile . İlk çay durağında yumulacaktık kahvaltı niyetine ki öyle oldu . Boynumuzda atkımız , ağzımızda bestelerimiz ve içimizde meraklı bir heyecan . Bekle bizi Eskişehir geliyoruz minvalinde yolda yarı uyuklamalar . Taraftar otobüslerini yolda kornalar ile sollamak . Kötü ve bozuk zeminde 4 saatlik bir seyahat . Güneşli bir kentin henüz uyanmamış insanları ile merhabalaşmak .

Biletlerimizi kulüpten alan ve hayatımda gördüğüm en kötü stadlardan birinde locası olan arkadaşımız ile Espark 'ta yemek ve kahve birlikteliği yaşadık . Maç öncesi durumları ve Eskişehir 'in eksikliklerini , hakem hataları sonucu başlarına gelenleri , seyircisini , şehrin takıma etkisinden dem vurduk . Selçuk Dereli yüzünden çekilen sıkıntıları anlattıktan sonra maç öncesi alkışlamaları garip gelmedi , Selçuk Dereli senin anan nereli deyince bizleri protesto etmeleri kadar ! Şehirde gördüğüm formalı gençlerin benim hangi takımlı olduğumu anlayacaklarını sanarak tedirgin dolaşmalar sırasında çakma Venedik Porsuk Çayı 'nı gezdik . Seksen beş bin üniversite öğrencisi var dedi arkadaş , ben hiç yaşlı görmedim diyorum gerisini siz düşünün . Maç sırasında anonsları yapan kişi ile telefonda görüştükten sonra tahmini üçe doğru stada girebileceğimizi , otobüslerin şehir dışında emniyet tarafından tutulduğunu ve merkezde bir - iki Beşiktaşlı 'nın atkı ile dolaştığından dolayı sıkıntı olduğunu duyduk .

Gitgide heyecan sarıyor bedeni . Eskişehir bayraklı arabamız ile Beşiktaş taraftarı için kapatılmış sokağın başında inip yürüyerek içeri giriyoruz . O kadar oluyorki deplasmanda mıyız diye de şaşırıyoruz . Arkadaşa hem biletler için hem de bizi şehirde ağırlayıp misafir ettiği için locasına öperek uğurlayıp portatif tribünde yerimizi alıyoruz . Portatif diyorum zira koltukların altı yok . Her üçlüde Heysel Faciasına ramak kalıyor . Burası biz varken çökmediyse sağlam damgası yemiştir , bir daha sorun çıkmaz . Plastik koltuklar ikinci ya da üçüncü zıplamada zaten hakkın rahmetine kavuşuyor . Bizlerin oturduğu tarafı Yeni Açık olarak düşünürseniz karşı taraf bizim Eski Açık 'ın onda biri kadar . 100 kişilik falan olması lazım . Özürlüler için yapmışlar sonradan duyuyoruz . Bize ayrılan 900 kişilik yer ise otobüslerin gelmesi ile 1200 civarına ulaşıyor . Elbette atıyorum ancak bir koltukta 3 kişi ayakta , omuz omuza , akraba şeklinde yer alıyor . Maç öncesi atışmalar , soğuyan hava ve sevdan bir ateş kareografisi . İlk maçta açılan Es-Es bayrağı da güzeldi ama bu devinim Türkiye için bile bulunmaz nimet . Galatasaray 'ın eski açığı gibi kareografi konusunda çok iyiler . Bizimkiler ise kavgdan başka birşey bilmiyorlar . Yine karmaşa , alkol ve türevleri . Yanımda birilerinin çıkardığı olaylar yüzünden ilk 20 dakika maçtan hiç bir şey anlamadım . O kadar uzun sürdü ki burnu kırılan arkadaş sağolsun bizleri biber gazına alıştırdı . İki kere sıktı polis , birini de kendisine . Kudurmuştan beteriz . Türkiye 'de polis eğitimi bence şu yönde gelişiyor ; olay mı var sık gazı kaç . Tam bizlik , helal olsun . Alen geldi olmadı , çocuğun dayısı sakinleştiremiyor . En sonunda çıktı dışarı yanılmıyorsam biz de rahat bir nefes aldık . Aynı takımın tribününde nasıl kavga çıkar konusu üzerine bu ülkede üniversite tezleri yazılır milyonlarca sayfa bana göre . Gerçi geçen seneki İBB maçında dünyada bir ilk gerçekleşerek Beşiktaş dışında taraftar olmayan yerde polis seyircilerin arasına barikat kurmuştu Olimpiyatta .

İlk yarı Beşiktaş önümüzdeki kaleye oynuyor ve Ivesa yerine kaleye geçen acemi Sinan 'a doğru düzgün bir şut çekemiyoruz . Denemiyoruz bile . Çektiğimiz de kalecinin üstüne . Ah Delgado ah ! Yağmur başlıyor , hava soğuyor . Sesimiz çıkıyor , gürültü oluyor ama açık hava olduğundan sanırım her kesime ulaşmıyor , yeterince ses patlamıyor . Arkadaşımı aradım devre arası tv başında çok az geliyor dedi , şaşırdım . Ses kalmadı , kısıldı . Kızları arıyorum Espark 'ın otoparkına çekmişler arabayı içinde uyuyorlarmış . Sen gel Eskişehir 'e , gezeceğine , tozacağına bir alışveriş merkezinin otoparkında uyu ! Hoşuma da gitmedi değil aferin kızlar diyorum içimden , en azından içim rahat . İbrahim Üzülmez 'i arıyor gözlerim yedek kalmış aman tanrım ne güzel . Serdar Özkan 'a edilen küfür ile burdan İstanbul 'a duble yol olur . Serdar demişken Eskişehir 'e günübirlik seyahatimizde sahada bulunan Serdar Bayraktar , Serdar Özkan ve Serdar Kurtuluş dışında 3 tane daha Serdar tanıdık ki bu kadar Serdar bize de fazla gelmedi değil . Sivok 'un olası kırmızı kart görmesini dillendirmemizle hocanın onu oyundan alması aynı zaman dilimine denk geliyor . Kırmızı siyahlı tribünlerden ses yok , garipsiyorum . 50 - 100 - 200 liralık biletlerden sesleri çıkmıyor diyoum geçiyorum . Bu maçı almamız lazım , goller akçıyor , zaman geçiyor .

İkinci yarı Yusuf girer 60 'dan sonra oyunu çözer diyoruz . Önümüzde ısına ısına yandı diyoruz , Mustafa Denizli duyuyor bizi . Alıyor oyuna ama anca son anlarda . Bu arada ilk yarı boyunca bizi seyreden Es-Es tribünleri güzel şeyler yapıyorlar . Takıma destek babında bilmiyorum ama ahenk mevcut , Güney Amerikalılara benziyorlar . Orkestraları ile atkı şovları da güzeldi . Ta ki Bobo 'nun golüne kadar . Sonrası zaten sevinç , cümbüş , üçlü , yağmurlu bir günde , sen her gece efkarım ve bilimum boğaz parçalamaları . Şampiyonluğa inanç golleri hep bu adamdan . Babasın Bobo ! Bu sırada yağmur şiddetini arttırıyor , duruyor tekrar yağıyor , güneş açıyor . Eskişehirli Beşiktaşlılar bu hava hep böyle diyorlar , gülüyoruz . İstanbul 'u bilmiyorlar sabah tişörtle çıktığımızda öğlen dolu yağdığını . Öndeyiz , iyi oynuyoruz bu sırada gökkuşağı açıyor . Bağırıyoruz gökkuşağı çıktı şampiyonluk geliyor diye . Bence de bir işaret olmalı tüm Eskişehir tribünün arkasını kaplayan bu doğa olay . Nerden bilirdik havada değil sahada gerçek bir ''DOĞA OLAYI'' !

Ve sahneye YUSUF çıkıyor . Ayağına aldığında ilk çalımından sonra kaptracaksın diye bağırdığımı hatırlıyorum . Sonrası hepinizin bildiği ''Doğa 'ya aykırı hareketler'' . Futbolcu Doğa 'nın dengesini bozan şeyler . Aynı adamı 3 kez çalımlarsan ya futbol hayatın biter yediğin tekme ile ya da adam kendi bırakır mesleğini zevkle . Ayıp be kardeşim ! İnsan insana böyle yapar mı ? Al da at be Holosko . Ve 0-2 . Sonrası şşşt şşşt nereye tezahüratları , Bursaspor atkısı açanın sülalesinin çınlayan kulakları ve şampiyonluğun erken kutlamaları . Skorbord uzakta ama manzara güzel . 0-2 . Herşey çok hoş lakin beklemek değil . 1,5 saate yakın üşüyerek sıkıntıyla evsahibi taraftarın dağılmalarını beklemek . Bir abinin demirliklere çıkıp üçlü beşli onlu çektirmeleri . Düşen birasını 10 dakika sonra farketmesi . Sedat 'ın polisle öpüşmesi . Tren saatini hatırlatmalar , yeter artık haykırışları ve kapı açıldı . Milletin otobüse bizim ise Eskişehir meydana taksi aramamız . Bindiğimiz ticarinin şoförü üşüdüğümüzü görüp ''Bir de üstüne kaybettik'' deyince hafif gülümsemeler . Hiç bozmadan ''satmışlar abi maçı , Rıza naapsın ya , gol pozisyonuna bile giremedik'' yakarışları . Yanlışlıkla nasıl gidelim dese cevap gelmeyecek , haberi yok abinin ! Es Es Es Ki Ki Ki yalandan bağırtısı , ''Neyse inşallah haftaya koyarız'' babında birşeyler konuşarak ve inince koparak alışveriş merkezine gitmeler .

Dönüş yolu gece kamyon peşindeyiz , yorgunluk tavan yaptı . Bir 330 kilometre daha gördü ibre . Ama bu sefer heyecanla değil tüm günün yorgunluğuna değen skor ile . Değdi bence herşeye , Beşiktaş 'ın peşinde o nereye , biz oraya , her yere . Radyoda son dakika golünü duyup G.Saray da şampiyonluktan elenince değmeyin keyfimize . Eskişehir 'den aklımızda kalan sadece Beşiktaş , zaten hiç çıkmıyor ki ! Güzel deplasman oldu . Sokaklarda düğmeler var , basıyorsun taksi geliyor bunu hiç unutmayacağım . Bir de çok çekik gözlü gördüm , en tatarından . Çiğ börek yemeyi unuttuk heyecanımızdan . Arkamızda bıraktıkça en güzel şeyi aklımıza geliyor şehirin ; elbetteki İstanbul 'a gidişi . Cezalı oyuncumuz yok , bizim kadar iyi fizik gücü olan da yok , Yusuf çok iyi sıra şimdi Pazar günü Fenerbahçe 'de . Gözünü sevdiğim köprüsü seni bile özledim . 12 civarı hoşgeldik şehr-i İstanbul 'a . Yorgunluk had safhada . Kızılkayalar 'da bir ıslak patlatalım diyoruz emniyet yine kapamış yolu aç yatacağız belli oldu . Yastığa koyunca kafayı aç da olsak sanki huzur İslam 'da değil sadece Beşiktaş 'ta . İyi geceler Türkiye her nerede yaşanıyor ve ne kadar mutlu Beşiktaşlı varsa ...



1 yorum:

esperanza dedi ki...

Bu maca gidebilmek icin Ankara daki birligimden 2 gunluk kolpa cenaze izni ayarlamistim. Fakat nobet cizelgeleri konusunda anlasmazliga dustugumuz fenerli bir tertipin birlik komutanina beni ihbar etmesi uzerine yikilmistim, macin ozetini bile 3 hafta sonra izleyebilmistim sanirim :)