Yüksek oranda 'spoiler' içerir (%87)
Ercan Saatçi ‘nin kör rolünde olup savaşta ölen gençler için ''herkes gider Mersin ‘e ben giderim tersine'' tarzı saatli şarkı yapma artistliği ile başlayan filmde Birinci Dünya Savaşının bittiği için bitik doğmak zorunda kalan Bünyamin ağabeyin hayatını seyrediyoruz . Hasta bir kadının hastane odasında günlüğünü okuyan kızının aklını başından alması ile start veren filmde günlüğün içindeki hikayeden yola çıkarak şöyle bir başlangıçı uygun görmüş rejisör ağabeymiz : Baba Mr. Bi Ton ‘un koşa koşa eve gelmesi ile birlikte aynı anda bir oğlu dünyaya gelmiştir . Hayırlı haberi ebeden alır ancak bu sırada karısını kaybeder . Arar bulur kadını ama maalesef karısı ölmüştür . Elbette her filmde olduğu gibi ölmeden önce güzel bir söz söylemiştir kocasına : Bünyam in Ben Out … Üzülerek bebeği kollarına alır ve içi bir fena olur . Öhrrk gelir , zira eline aldığı varlık bir bebekten çok genç irisi bunak bir ihtiyara benzemektedir . Bu bana benzememektedir diyerekten alır çocuğu vurur kendini bir evin merdivenine . Biri basar üstüne geçer diye de korkmaz bu aymaz . Bırakır gider yaşlıyı kuru kuru 18 dolarla . Çocuğu olmayan Kukuni (Queenie) zenci olmasının yanında bir de yardımseverdir ve alır çocuğu sahiplenir . Büyük büyük dayısının ismini koyar yavrucağıza . Kırışmış vücudu ile beyaz olduğunu bile farkına varmaz . Yaşlılar evinde küçülen (!) baş rol oyuncumuz için film başlamış olur . Ölenle ölünmez atasözünü agucuk mugucuk ‘dan daha fazla duyarak gençleşen Bünyamin bu arada kendisine karı-kız da yapar . Kart zampara haliyle sabi sübyana bakarak ırz düşmanı olduğunu belli eden bu adam mavi gözlü Beyza (Daisy) adında 4-5 yaşında normal bir insana gönlünü kaptırır . Normalde bir ayağı çukurda görünen fakat henüz 12-13 yaşında olan bu manyak 3 sene içinde keraneci olur çıkar başımıza . Millet Pazar kiliseye giderken bu geneleve gider . Kemal Sunal ‘ın İhtiyar Delikanlı dizisine gönderme yaptığı gibi bir performans göstererek kendisini bu alemde kanıtladıktan sonra vurur kendini denize , balığa ve römorka . Evden ayrılarak çakma bir geminin kaptanı olan Hook ‘a benzeyen ama dövmeleri (resim sanıyor onları) bir boka benzemeyen Mayk (Mike) ile ahbap olur el ense , g.te parmak yaşarlar . Abramovich ‘e benzemese de teknesine Chelsea ismini koyan bu futbol meraklsı adamla birlikte tekneye karı atar , açılır uzaklara gider , kuş pisliklerini temizler derken bir savaş daha başlar . İlkinden ayrılsın diye İkinci Dünya Savaşı denilen bu savaşa denizde yakalanan Bünyamin eğilir fiuv - fiuv diye kurşunlar üstünden geçer . Resimleri vurulan kaptana el veren adamımız eve geri döner . Ha bu arada filmin sonunda da görünecek bir bok böceği hızlı çırpılan kanatlarıyla kameraya girer ama ışıkçı hortumla kovalar , gider .
İyice gençleşen , ele avuca gelen ve sanki Brad Pitt ‘i andıran fiziği ile karı-kız kovalayan Bünyamin bir gün tesadüfen Beyza ‘yı karşısında görünce dayanamaz ''Dans edelim mi?'' der . ''Oğlum ben zaten dansçıyım , hocam da Tan Sağtürk'' der . Bünyamin şaşırır Kuğu Gölü ‘ne yemeğe götürür bunu . Kıza abayı yakar ama sigarasını yakamaz . Yemek sonunda karı adamın aklını alır ''Hadi götür beni'' der , adam oralı olmaz çünkü Ohayo ‘ludur ezelden . Başka bir gün kızın dans ettiği yere gider , bir bakar kız herkesle dans ediyor ola – mola – yuppi diyor bana ters uymaz anam der pardesüsü ile çıkar gider . Sonuçta bir türlü kavuşamayan aşıkları kadere bağlanan bir kaza kavuşturur . Yok anneannemin şeyleri olsa , yok o böyle gitse , şu şöyle dursa diyerek arabanın biri kıza koyar , kız 2.80 ! Dans ve naz hayatı biter , döner gelir çocuğun yaşadığı yere . Görür görmez sevişirler her aşık gibi . Sonra biri hızla gençleşmeye diğeri yaşlanmaya başlar , ortada buluşurlar . Bizim oğlan harbi Brad Pitt çıkar . Kız çocukları olur , yaşlı olmasın diye kurularlar . Ama bu sırada Bünyamin iyice gençleşmiştir . Kendisini Barcelona Paf ’tan istemektedirler . 14-16 ‘da hat-trick yapınca Beyza ile konuşur ''İkimize de bakamassın şaşı olursun'' der . Her kadın gibi her şeye sahip olmak isteyen kadın olmaz der , molmaz der ama bizim oğlan kaçar gider . Sonra dünyayı dolanır , kart atar , kızına laf atar , küçülür , ufalır ve turşucuk olur . Bu arada kız büyür 12 yaşına gelir . Bizim Bünyamin dayanamaz döner gelir kızını görür , kadını da yakından görür ! Artık ergenlik sivilceleri çıkmaya başlayan terse büyüyen bu manyak iyice bunar , yemek yediğini unutur , çatıya çıkar , itfaiye çağrılır , kurtarılır kısaca insanlıktan çıkar . Karısının kucağında bebek olur , uyur , ölür ve biz de rahatlarız . Bu arada günlüğü okuyan kız büyümüş ve katana gibi olmuştur . Hasta anasını bu karda kışta kıyamette yatakta meşgul etmektedir . Bir çiş yapıp geleceğim ayağına sigara içer , bu sırada fırsattan istifade kadın ''İyi geceler Bünyamin'' der ve ölür , bok böceği görünür kaybolur ve film zamanı simgeleyen Ercan Saatçi ‘nin tasarladığı bozuk saatin sulu görüntüsü ile sona erer . Düğmeci baba , yüzücü karı ve her boka karışan hemşireden bahsetmeye gerek duymamam figüran sevmeyen tarzımdan ileri gelmektedir .
Bu filmin anafikrine gelirsek ; herkes yüzücüdür , annedir, ressamdır , düğmecidir falandır filandır ama insan olmak en önemli şeydir , ona göre . Vakit nakittir , zamanın kıymetini bilin ulan .
Bir sonraki filmde tekrar görüşmek üzere görüşmek üzere …
Esen Kalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder