20 Eylül 2011 Salı

Oğlum Yıldırım...



Ben sana televizyona çıkıp Ahmet Çakar'a ''Sen Küçük Ahmet ile oyna'' diyemezsin demedim...

Ben sana masaya yumruğunu vurup, sahaya Paf takımıyla çıkacağız diyemezsin demedim...

Ben sana kongrede seçilmek için stad yalanını söyleyip, başka renklileri üye yapamazsın demedim...

Ben sana tribünde aleyhine bağırırlarken birilerini parayla tutup onları dövdüremezsin demedim..

Ben sana Beşiktaş Başkanı, Kulüpler Birliği Başkanı olamazsın demedim...

Ben sana İstiklal'in ortasına AVM dikemezsin demedim.

Ben sana İspanya'da iş ortaklarınla araziler kapatamazsın demedim...

Ben sana kulübün transfer politikasını elin adamına bırakamazsın demedim...

Ben sana şirketimizi yönetemezsin demedim...

Ben sana kamuoyuna Beşiktaş Kulübü olarak yapacağın açıklamada ''Pembe Kazaklı Hıncal'' ibaresini kullanamazsın demedim...

Ben sana kazandığın kupayı hastane odalarına götüremezsin demedim...

Ben sana kombine biletlere 10 senede %1500 zam yapamazsın demedim...

Ben sana kovmadan önce bütün hocalarına ''Arkandayız'' mesajı vermen gerekli demedim...

Ben sana Fenerbahçe'de oynamış bütün eski oyuncuları toparlamalısın demedim...

Ben sana ''Bu kulübün gerçek sahibi kongre üyeleridir!'' açıklamasını yapmalısın demedim...

Ben sana ülke futbolu pisliğin içinde, marka değeri yerlerde sürünürken dekoder almalısın demedim...

Ben sana torunumun gelecekte Beşiktaş başkanı olmasının gerekli olduğunu demedim...

Ben sana...

Ben sana...

Anladın sen onu oğlum, anladın...

Hiç yorum yok: