Koraç Kupası finali ; Efes Pilsen - Stefanel Milano . Mekan Abdi İpekçi , sene 1996 . Hiç maç kaçırmamışım kupaya uzanan süreçte ve final nasıl kaçar ulan demişim sabahleyin dokuzda sıraya girdiğimde . Maç Abdi İpekçi'de , tenha olur beklentisiyle aşınan adımlar ve büyük bir şokla kendine gelen 16 yaşında bir küçük adam ! Ben bir Beşiktaş - Galatasaray maçı hatırlarım Sergen'in attığı şampiyonluğun geldiği , ben çok kez Sığmıyoruz tezahüratlarını hatırlarım sezon açılışlarında ve ben bir de Koraç Kupası finalini hatırlarım Abdi İpekçi önünde . Aman allahım ne oluyor ? Mahşeri kalabalık sözkonusu ve maçın başlamasına daha 10 saat falan var . Okulu kırmışız gelmişiz , yanımda kızlı erkekli 20 kişi bekliyoruz . Türk milletinin bir türlü sıraya girememesi ve düzenli kuyruğu becerememesi ile 5-6 saat oradan oraya sürükleniyoruz . Son saatler karaborsacı , at hırsızı , final görmek isteyen ayak takımı da dahil olunca işkence haline dönüşüyor . 20 kişi ile başladığımız tayfa 10 kişiye düşmüş , sonra o 5 ile sabitlenmiş saatler sonra anlıyorum . İnatçıyım bu maça gireceğim .
Küçüğüm tabi o sıralar , resmen ayaklarımın yerden kesildiği zamanlar oluyor . Sıra o kadar pespaye ki koskoca insanlar ittiriyor , kaktırıyor , araya dalıyor , milleti sıkıştırıyor . Polis durur mu hiç , bilmem kaçıncı müdahalesi ile Türk koyunlarını hizaya dizmeye karar veriyor . Saatlerce kuyrukta bekleyenler cop darbeleriyle dışarıda kalıyor , ben polisin müdahale mesafesinden kaçınıyorum ve Meksika dalgasının o günkü vücut bulmuş halinde bir o yana bir bu yana itilip kakılıyorum . Bitmiyor müdahaele ve mücadele . Tek sıra olunuyor ama nafile . O sırada benimle birlikte gelen arkadaşlarım ile göz göze geliyorum , artık hiç biri sırada değil , sıranın dışındalar ve bu güruh ile sırada akraba olmak istemiyorlar , sadece bilet kuyruğundakileri seyrediyorlar , onlardan biri de benim . Acıyan gözlere sahip ise onlar !
Gişeler açılıyor en nihayetinde , hurra kelimesi duyulmasa da hissediliyor . 2 metrekarelik gişenin önü 450 insan yarıçapında diyeyim gerisini siz düşünün . Ya dışında kalacağım ya da bu çemberin içinde yer alacağım , alacağım o bileti ve gireceğim bu maça kaçarı yok . 16 yaşındasın oğlum sen gitsene evinde atari oynasana yakari makari ! Verilen 10 saate yakın emek boşa gitmemeli . Hava kararıyor iyice ve polis artık copu çocuk oyuncağı gibi kullanıyor , bacaklara çat çat iniyor o lanet demir sopa , acıyı hisseden kuyruk canavarının içine gömülerek hizaya girmiş oluyor ancak kaç kişiyiz be birader , binlerce insana mı vuracaksınız ? Kaktırma ve ittirme meselesi sonrası akrabalık derecesi ile iki bilet diyorum gişedeki adama . O kayıtsız olaya , dışarıda sülalesi boru dansı yapsa umursamaz , görmez , bilmez , duymaz ! Ne perişan olmuşum siz düşünün ki herkesi yarıp aldığım iki bileti havaya kaldırıyorum ve aldım ulaaaaan diye bağırıyorum . Yanıma 20 kişilik arkadaş grubumdan biri geliyor ve indiriyor elimi . Zira o an aç insan için ekmek ne ise maça girmek isteyen kalabalık için de bilet o ! Yaklaşık 10 saat o kalabalıkla boğuşmanın zaferi ellerimde artık ancak bir değil iki biletim var . Bakıyorum çevreme , çabuk pes edip sıradan çıkanları eliyorum , bu maça girilmez deyip karaborsa bilet kovalayıp avuçlarını yalayan ancak daha sonra nasıl olsa bu çocuk sırada , belli alacak da onu bekleyeyim diyenleri geçiyorum , hoşlanıp hoşlanmadığım da o an bir önemi yok tüm kızları pas geçiyorum ve sıra dışında beklemekten başka hiç bir şey tapmamış 15 kişilik tüm arkadaş grubuma sırt çeviriyorum . Hakedeni bulmalıyım , buluyorum da . Son polis müdahalesi ile sıradan ve yanımdan kopan , 7 saate yakın , bıkmadan usanmadan benimle o sırada duran ve elimi indirerek beni belki de ölümden kurtaran arkadaşımın eline diğer bileti koyuyorum ; ''Haydi girelim artık içeriye ...''
Hatırladığım tek şey son saniyede kaçırdıkları boş bir smaç ve o smacım onları kupadan etmesi belki de . Maçta ne oldu umrumda bile değil inanın . O gün sahada oynayanların belki bilgisi bile yoktur dışarıda yaşananların . Her yerim ağrıdı ve sızladı maç boyunca . 8 sayı ile yendik , gittik orada 7 sayı ile yenip Türk basketbol tarihine altın harfler ile Efes Pilsen yazdık , helal olsun . Ben şahsen bu başarıda az da olsa payım olduğunu düşünüyorum . Hiç bir maçlarını kaçırmadığım gibi , finalde de ezilme tehlikesi ve maç girme inadı sayesinde bu kupa içindeki çorbada bir parça tuzum olmuş oldu sanırım naçizane . Güzel günlerdi Naumoskili , McRaeli , Oyguçlu , Mirsadlı ... Değdi mi derniz onca işkenceye , hiç düşünmeden evet derim . Zira bir Avrupa Şampiyonunu gözlerimle gördüğümü eklemek isterim . Yine olsa yine gider misiniz derseniz de haydi sağlıcakla deyip o senenin oyuncu kadrosunu yazıp çeker giderim ... Ha bir de Efes , enfessin :)
1995-96
Petar Naumoski, Conrad McRae, Ufuk Sarıca, Volkan Aydın, Tamer Oyguç, Mirsad Türkcan, Murat Evliyaoğlu, Mustafa Kemal Bitim, Hüseyin Beşok, Bora Sancar, Alpay Öztaş, Erdal Bibo (Antrenör Aydın Örs)
30 Aralık 2009 Çarşamba
Efes Pilsen - Neler Yaşandı Bir Bilsen !
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Bir o maçta yoktum. Zirvede Teamsystem maçında bıraktım sezonu...
Yorum Gönder