1 Mayıs 2010 Cumartesi

1 Mayıs Emekçiler Bayramı , Yaşasın Malzemeci Süreyya


Bizimle unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız? Bir maçta siz yedek kulübesinde otururken bir taraftarın size "Sen hiç konuşma bıyıklı 15 senedir maçlara geliyorum hep yedeksin" dediği doğru mu?

İşin aslı şöyle. Biz Antalya kampındaydık. Galatasaray’la Efes Kupası’nı oynayacaktık. Takım sahaya çıktı, kulübeye yerleştiler. Biz de malzemelere bakmak zorundayız orada. Taraftarın biri giyinmiş, Siyah Beyaz bayrak almış eline, tam kulübeyle yan yana bir yerde amigoluk yapıyor. Maç başladı bir iki dakika oldu, oradan bağırmaya başladı. Kulübede de hatırladığım kadarıyla Tigana, Sergen, Okan Buruk, Murat Şahin, Tayfur Havutçu oturuyor. Oradan başladı önce hocaya bağırdı değişiklik yapamıyorsun, sen git yaramaz adamsın diye. Tayfur’a bağırdı yaşlandın artık, futbolu bırak sen diye. Okan’a bağırdı sen Galatasaraylısın git orada oyna diye. Sergen’e git at yarışı oyna diye bağırdı. Baktım herkese geliyor sıra. Biz de sıralanmışız orada oturuyoruz. Kendi kendime dedim Süreyya sıra şimdi sana da gelecek. Kalktım gittim adamın yanına, “Herkes rahatsız oluyor, daha gol yok bir şey yok hemen başladın sıradan hepsini rahatsız etmeye, otur efendi gibi maçını seyret yoksa polis çağırıp seni attıracağım” dedim. Bana baktı, “Bıyıklı sen çok konuşma, 15 senedir maçlara geliyorum hep yedeksin, insan bir gün oynamaz mı?” dedi. Tabi herkes afalladı, birbirine bakıyor. Futbolcular gülmeye başladı zaten. Ama adam hala susmuyor. “Kiralık da mı vermiyorlar seni, hangi başkan hangi yönetim gelirse, sen buradasın, torpilin nerden?” diye devam etti. Böyle komik bir anıydı işte.

Bir de Kore’de unutamadığım bir anı var, malzemeci arkadaşım Ünal’la beraber. Gerçi biraz üzücü bir anı bu aslında. Kore’de bir maç yapacaktık. Maç bitti, takım çıktı önden otele gitti. Biz de Ünal’la minibüse geldik malzemeler vardı, onları aldık yavaş yavaş gidiyoruz. Ben de arka koltukta yattım, uyuyorum, 2 saatlik yolumuz vardı. Önde de Ünal bir de tercüman arkadaş konuşuyorlar. Bizim şoför ışıklarda geçmeye çalışmış. Yukarıdan bir araba gelip bir vurdu ortadan, ben sıkıştım araya. Hastaneye götürdüler, röntgen çekelim, onu çekelim, bunu çekelim bırakmadılar tabii. Sonra tekrar minibüse bindik, otele doğru gitmeye başladık. Otele yaklaşınca bir baktım, otelin önü dolu olduğu gibi. Ünal’a dedim “ Bak görüyor musun, nasıl bekliyor bizi millet, kaza yaptığımızı öğrenmişler tabii”. O da “Valla helal olsun” dedi. Tam indik arabadan bir başladılar “ Hadi ya nerede kaldınız ya” diye bağırmaya. Meğer çarşıya gezmeye gideceklermiş, otobüsle gitmek istememişler, minibüsü bekliyorlarmış. Kazadan falan haberleri yok.

Mesela benim iki çocuğum dünyaya geldi, ben hep yurtdışındaydım. Onlar da hep olaylı oldu zaten. Kıbrıs’a gitmiştik, Gordon Hoca vardı. Eşim de o zaman hamileydi. Biz gittik, bir gün sonra doğum yaptı. Bizim de 22 gün orada kalmamız lazım. Ekol olsun diye Metin, Ali, Feyyaz ‘dan dan birini koy dediler bana. Ben de hanımı aradım, çocuğun adını koymayın da maçlar başlayacak, ilk gol atanın ismini koyarız dedim. Sonra geldik İstanbul’a, aradan 15 gün daha geçti. Tam 1,5 ay oldu. Eşim sabırsızlanıyor tabi artık. Araya Milli Takım girdi, 15, 20 gün de öyle bekledik. Sonra burada Trabzonspor’la oynadık, berabere kaldık. Diğer hafta Bursa’ya gittik, orada da berabere kaldık. Sonra geldik burada Karabük spor’la oynayacağız artık. Karabük de yeni çıkmıştı lige. Artık 5, 6 olur diyoruz. Metin, Ali, Feyyaz hepsi atar diyoruz. Birinci devre bir tane İngiliz oyuncu vardı, Walsh, o bir gol attı. İkinci devre oldu ama gol olmuyor. Son dakikalara geldik artık, Walsh girdi yine sol taraftan, Metin’le Feyyaz’a çıkarsa gol olacak. Bomboşlar, kimse yok. Kaleci zaten ayaklarını uzatmış. Orada kalecinin altından yine gol oldu, yine Walsh attı. Maç bitti 2-0, hanımı aradım babamın ismini mi koyacaktık ne koyacaktık, koyalım artık şu çocuğun ismini dedim.

Kızımda da yine aynı, İsviçre’deyim bu sefer. Yağmur yağıyor tabi orada sürekli. Tam sahaya geldik, Ünal’la beraber sahadaki işlerimizi hallediyorduk. Ahmet Ateş var bizim kulüpten. O sahaya geldi bana işaret ediyor, gel gel diye. Gittim yanına. Yağmurdan sırılsıklam olmuşuz ama. İstanbul’dan haber geldi, kızın oldu dedi. Ben de iyi dedim alıştık artık. Tabi futbolcular falan, herkes beni tebrik etmeye başladı. Del Bosque Hoca vardı o zaman. Merak etmiş o da sormuş kızı oldu demişler. Çağırdı beni yanına, gittim. Tabi o konuşuyor ama anlamıyorum ben, teşekkür ediyorum öyle. Tercüman geldi yanımıza. Meğer ismini ne koyduğumuzu soruyormuş. Hoca daha yeni geldik buraya ama dedim, ellerimi yukarı kaldırdım, Allah büyük dedim. O da ben ellerimi havaya kaldırınca, Yağmur koyduk anlamış. Yoksa Yağmur mu koydular ismini dedi tercümana. Ben de tamam o zaman Yağmur olsun dedim hocaya. Eşimi aradım Yağmur koyalım adını dedim, öyle karar verdik.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Muhteşem anılar. Bizler İstanbul'a uzak ve dolayısıyla takıma da uzak olduğumuz için pek bilmiyoruz böyle anıları. Tabi başka sitelerde yazıyor ve ben yeni öğreniyorsam bu da benim ayıbım sanırım.

Yalnız bana mı böyle geliyor bilmiyorum ama dediğiniz gibi emekçileri dinlemek, onların anılarını okumak daha hoş geliyor bana ve okuyunca daha bir mutlu oluyorum. Teşekkür ederim ben kendi adıma böyle güzel anıları paylaştığınız için.

"68 Aksaray'dan 24 yıllık bir Beşiktaşlı..."

sukullaci dedi ki...

çok hoş olmuş :)