27 Nisan 2011 Çarşamba

Arda ve Top Ağlar da, Ağlarsa Anama Ağlar Gerisi Gönül Alma...



Parmaklasana parmaklasana...
Canın gibi sevdiğin ve a-it olduğun güruhun
O an için it olduğunu düşünmek...
Nasıl bir iğrenç düşünce ürünüdür ki,
Parmaklasana derler, isim de vererek?
Ülkenin tek gözbebeği futbolcusunu kız arkadaşından (bel altı)
Didiklemeye çalışmak.
Farklı olduğunu iddia edip, edep nedir bilmeyenler...
İçimden çimdiklesene çimdiklesene
Diyordum kabus olsun, ama böyle rezillik olmaz olsun!

Geçti aradan koca bir sene, ak düştü saçlara bu sene.
Yine bir Galatasaray maçı, yine bir amacımız yok ve
Yine karşımızda ülkenin tek gözbebeği futbolcusu.
Kız arkadaşıyla aynen devam bu arada, Allah tamamına erdirsin.
Geçen seneden tek fark; medya canavarı tarafından yukarıya çıkanı
Alaşağı etme durumu tavan yapmış.
Arda Turan'ın ne yatak odası kalmış ne de küfürlü ağzı!
Gitti deniyor, neden sakat deniyor,
Kırmızı pantalonuna laf ediliyor.
Arabası, arkadaşları, kız arkadaşının dizideki kuralları,
Saçı, başı giydiği, oynadığı, oynamadığı herşey sorgulanıyor.
En son videosu da çıktı konulu, tam oldu!
Çocuk da gitmek istiyor elbette, ne işi var bu memlekette?
Gitsin mi gitmesin mi diye referandum yapsalar
Seçim otobüsü yapıp ''Git kendini çok sevdirmeden'' pankartı açardım!

Neyse gelelim asıl meseleye, dönelim kendi içimize...
Bu tribün güzel bir tribündür, eğriye eğri doğruya doğru değil.
Diktir, dimdiktir hem de.
Hata yapar mı? Âlasını yapar.
Yanlışın içinde bulunduğu oldu mu? Saymakla bitmez.
Ama özü iyidir, altyapı sağlamdır, abiler hayattadır.
'Youtube çıktı tribün bozuldu' belki ama,
Bozulmayanlar da vardır, fiyakadır.
Mertliktir, dürüstlüktür, erdemliktir...
Yapar yapacağını, alır gönlünü, farkını koyar ortaya.
Sonra kim ne alır o mesajdan ilgilenmez, bakar dalgasına...
Görev belli bu sefer, Arda Turan.
Medyanın özne olduğu güzel bir tezahürat aklıma geliyor,
Daha iyisi elbet çıkar, ama geçen senenin ayıbı da
Anca böyle bir gönül almakla çıkar...
Ben kendi adıma bekleyeceğim,
Bu tribün güzel tribün, efsaneliğini yitirmiş midir diye?
Acaba yine,yeni ve yeniden a-it olduğum tribün bu mu diye?
Ve Arda Turan gibi bundan sonra ön plana çıkacak olan değerleri
Medyaya yem etmemek adına koruyacak mı diye bekleyeceğim...
Ben kendi adıma bekleyeceğim...
Ve birilerinin artık takkeyi önüne değil
Kıçına sokmaları gerektiğini anlayana kadar bekleyeceğim...

12 Nisan 2011 Salı

Taksim'den Aşşşağaaa Kasımpaşa...



* Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim; ''Bir takımda eğer Ersen Martin oynuyorsa o takımdan hayır gelmez!''

* İkinci yarı bizlere devamlı küfür dinleten sevgili Lig Tv yöneticileri; Panoramik stüdyo dolayısıyla takdir ettiğiniz Kasımpaşa başkanını uyarmışsınızdır inşallah. Şansal ve arkadaşlarına yemek ısmarlayan başkan önümüzdeki sene Bank Asya'da önlemini alır artık.

* Ricardo Quaresma bekletti 40 küsür maç bizi, son haftalarda yine umut dolduruyor önümüzdeki sezon için içimizi...

* Karşı tribün bomboşken nasıl bir marka değeri yükselir, devamlı küfür girerken evimize nasıl bir kalite olabilir?

* Bir hakem anlamalı, tanımalı, bilmeli ki; Simao Sabrosa oradan topu auta atmaz. Korner oğlum o korner!

* Necip Uysal'ın ruhu ile Manuel Fernandaz'in ruhsuzluğu arasındaki fark; Mert Nobre'nin her hangi bir takımda forvet arkası oynama ihtimali kadar uzak!

* Tayfur Havutçu ve üstündeki trençkotu nedense Müfettiş Gadget'i hatırlattı bana...

* 4-4-2 sisteminde iki ön liberonun topu yönlendirme yeteneği yüksek olmaz ise kanatlardaki Q7 ve Simao'nun topu alıp oyun kurma hamlelerine bakıyor takım. Mert Nobre yerine olsaydı Fernandez, daha erken kopardı maç. İlk yarı bu iş biterdi.

* U17 takımı şampiyon olmuş, helal gençler...

* Q7, Necip, Toraman ve Cenk'i ayrı bir yere koyuyorum dün akşam için.

* Kasımpaşa kombinem vardı geçen sene. Tahminen 11 ya da 12 maçlarına gitmişimdir. Fenerbahçe maçında herşey güllük gülistanlıktı, ne bir küfür ne de Fenerbahçe'ye karşı kötü bir tezahürat. Alkışlarla gelip alkışlarla gittiler. Karagümrük-Kasımpaşa muhabbetinden olsa gerek Beşiktaş'a geçen sene de böyle küfür&kafir vardı, bu sene de. 15 yaş ortalamalı çocuklardan oluşan bir tribün profilinden de başka şey beklenmiyor maalesef...

* Kasımpaşalı Erdi Galatasaraylı Yekta'ya amma çok benziyor ha!

* Kasımpaşa tribününe girenleri şöyle bir yazı karşılar; ''Apaçiler''...

* Yekta Kurtuluş ve Yılmaz Vural bu takımın ruhuydu, ruh gitti yapı paydos!

* Stada kazma vurulunca (Ki neden büyük makineler falan varken kazma vurulur o da apayrı bir konudur) maçlarımızı Kasımpaşa Stadı'nda oynama fikri dün gece itibariyle bana göre son buldu.

* Etrafı silip süpürecek, derleyip toparlayacak Ronaldo gibi bir defans, iki hızlı kanat beki, bir de gol vuruşu olan fiyakalı bir santrofor ile önümüzdeki sene 34'te 34 yaparız. Olmadı 17'de 17, o da olmadı kupayı alırız, bir sonraki senenin takımını yapıyoruz deriz, yetmezse stadı yıkıyoruz deriz, borçları falan hep karambole getiririz!

* Dünkü maça gitseydim eğer maç çıkışı Canım Ciğerim'e uğramadan eve dönmezdim!

* İsmail Köybaşı'nın oyunu zorlaştırma çabasına deli oluyorum. Olmayacak şekilde topu uzaklaştırmasına, çalım yapılmayacak yerde yapmasına ve hala bir türlü güçlü olamamasına sinir oluyorum. Basit, sakin ve kontrollü oynasa herşey çok güzel olacak esasında...

* Guti gidecek mi, gidecekse para kazandıracak mı, para kazandıracaksa Demirören'in çocuklarına ne kadarı kalacak? Bu soruların cevabını istiyorum!

* Gücüne güç katmaya geleceğiz, formanda ter olmaya geleceğiz. Beşiktaş seninle ölmeye geleceğiz, bu Cumaaaa...

9 Nisan 2011 Cumartesi

Kupa Üçlü, Otur Sıfır! Kozcu Beleştepe...



Skor 3-0...
Goller her gün gidecekleri yazılandan.
Asist Fernandes, o zaten gitti!
Guti çok kötü, Q7 büyüleyici.
Finale göz kırptık, Gençlerbirliği gelse bari...

Beleştepe'den yükselen ses futbolcuların kulağına dokunmuş mudur bilemem ama televizyon başında olan benim ve benim gibi güzel siyah beyaz sevdalıların yüreğine o ses kesinlikle dokundu. En sevdiğim boksör Mayk Taysın, Ertuğrul sana stad kaysın minvalinden hareketle Dolmabahçe'nin en fiyakalı dolma mekanı iki gün önce gece görevini fazlasıyla yerine getirdi, doldu taştı, stad oldu kaydı! Nostaljinin buram buram koktuğu Beleştepe eskiden sezon öncesindeki açılışların pas geçilmeyen tribünüdür. 200-300 kişinin stadda yapılan Mexico dalgalanmasına riayet ettiğini gören gözlerin parmakları yazıyor bu satırları. Daha ne olsun! Seyircisiz ve bizim için keyifsiz maçın en güzel figürü olmayı başardılar, taa ki Simao Sabrosa dümeni eline alana dek...

3-0 kazanılan bir maçın en iyi oyuncusu Rüştü ise... diye başlayan klasik spor ve skor yazarı klişelerine girişmeden, ilk yarıyı at çöpe, ne atak var ne pozisyon ne de mücadele, dalga dalga gelen Antep baklavalarına karşı ''Benim şekerim var, olmaz'' diyen Rüştü Reçber bile, Toramansal şartlar, Ernstsel hareketler ve Ziraat Bankası Portekiz Şubesi finalde... İbb maçında attı, Sivas maçında barajdan döndü, dün yine yazdı. Simao iyi oyuncu, orta yapar, çalım atar, fulelidir, asist yapar. Ama aklı sahada olursa. Vardır rahmetli babası ve karısı ile problemleri, olsun. Bu maçtaki gibi olsun, gözlerimiz kanat oyuncusu görsün. Simao Usta; büyük geçmiş olsun, Allah rahmet eylesin ve Allah senden razı olsun... Ricardo Quaresma denilen büyücü böyle istedi, böyle oldu. Kaç faul yapıldı ben saymadım, doktorlar bu sabah saymışlardır. Buna rağmen sol kanattaki El Yasa saçıyla başıyla uğraşmayacaktır bundan sonra, jübilesi yakındır. Nasıl bir adam geçmedir o ki, daha da önemlisi istemesi, yılmaması, Tolunay ve ekibinin vur emrine direnmesi ve karşılığında hiç gol ve hiç asist ile maçı tamamlayıp finali getiren adam olması. Ne güzel. Guti krediden yedi, Almeida'nın ters kafası krediyi arttırdı, Aurellio ne etlüye ne sütlüye, Necip her yerde, Hilbert çakılı, hakem Çakıcı, Tayfur yapıcı ve Beşiktaş iç açıcı...

Fazla söze gerek yok. Bu haftasonu sezonun 50. resmi maçına çıkacak takımın şampiyonluğa oynayan iki takımın toplamı kadar maç yapması, bize tribünde yıllar sonra çalım, orta ve estetiksel varyeteler göstermesi, stadın çoğu maçta dolması ve Necip'in kazanılması yeter de artar bile. Final Kayseri'de, gitmek farz oldu bir yerde...

6 Nisan 2011 Çarşamba

Seba, Çok İyi Televizyon... 1926 - ....



Elbette ben de gençlik hezeyanıyla sürüye uydum. Değişen duruma, anlayışa, futbola ve hayata ayak uyduramayan yaşlı adama oturduğum tribünden delikanlı cüretimle bağıradurdum. Hayatımın en mutlu anlarını büyük emek ve özveri vererek yaşatan başkanın ilk başarısızlığının acısını yine ondan çıkardım. Yabancı transfer yapamamasını, Avrupa'da bir türlü kazanamamamızı, teknik direktörlere bu denli bağlı kalmasını, kulübü çağ atlamamasını, camianın uğradığı her türlü haksızlığı efendilikle atlamasını hoş göremedim. Sanki her sene biz olacaktık şampiyon, sanki her sene namağlup tamamlayacaktık ligi! Olmadı tabi... Ahmet Dursun'u soktum araya, yeter artık dedim (yıllar sonra ne ilginçtir ki yine aynı tribünden yine aynı şekilde bir başkasına da yeter dedim) artık istifa dedim, belki küfür bile etmişimdir. 16 senede kazandığımız 25 tane kupa yetmezdi, çünkü artık yeterdi, bu yaşta bu değişen futbola çok bileydi. Gençlerin önünü açmalıydı. Fareli soyunma odalarından, kokan antrenman sahalarından, banka ve tefecilere borçlu camiadan pırıl pırıl bir Beşiktaş yaratan adam gitmeliydi. Ve bir gün gitti...

Demek bazı şeylerin değerini kaybedince anlıyormuş insanoğlu. 85 yıllık çınar devam etse başkanlığa bugün 27 senesi dolacaktı. Belki yine herkesin ikinci takımı Beşiktaş, Türk sporunun onursal başkanı olacaktı. Kulüpler birliğinin başındaki adamı dinleyeceğimize Süleyman Seba konuşacaktı, herkes susacaktı. Belki yine yıldızlar olmayacaktı, Avrupa'da başarı yine bu kulübe uğramayacaktı lakin Beşiktaşlılık duruşu anlamını kazanacaktı. Şimdiki başkanın ağzına yakışmayan ve sakil duran bu güzel ifade tekrar parıldayacaktı. Birilerine para yüzünden muhtaç olmayacaktık, çok zengin de olmayacaktık ama şuna eminim bundan kötü de olmayacaktık...

Kendi adıma kabul ederse özür dilemek isterim 12-13 sene öncesi için. Beşiktaşım'ın, biricik sevgilimin layık olduğu başkan profilini anlayamamışız o günler için. Bir-iki sükseli transferle gözümüz boyanmış, masaya yumruğunu vurdukça ondan sonra gelenler egomuz da tavana vurmuş bilememişiz. Şampiyonluğun önemi sahiden de yokmuş, o forma kaybederken daha bir güzelmiş. Şerefli ikincilikler, adaletsizliğe karşı hakemi de yenmek, ağlamamak, ele güne rezil olmamak, başkanımızla gurur duymak ne demekmiş, yaşarken bir insanın heykelinin neden dikildiğini yeni yeni anlıyoruz biz. Özür dileriz, özür dilerim başkanım. İyi ki doğmuşsun, iyi ki var olmuşsun, iyi ki başkanımız olmuşsun... Allah seni başımızdan eksik etmesin...

Kahramanbitlis ve Gaziantep Kupa Maçı Papaz...



Tayfur Havutçu, başkan, taraftar, yabancı futbolcular, medya, muhalefet ve hatta Beşiktaş için bu kahır sezonunun en mühim maçı Gaziantep kupa yarı final maçı. Ama ne hikmetse yine bir Beşiktaş talihsizlğiyle seyircisiz! Küfüre karşıyız, biz Beşiktaşlıyız tezahüratı mıh gibi zihnimde, en okkalı küfürü Halide Edip de, ama hakemlerin Adıvar dersen Sinekli Bakkal gibi müşterisiz kalırsın böyle! Kombinenin yandığına mı yanarsın (ikili yanma), sevdiğinin yanında olmadığına mı (ikili hasret) bilmiyorum. Senede 3-4 maç anlatan TRT spikerine ve kötü kamera tekniklerine mahkum olacağım, sadece ona üzülüyorum...

Rakip ikinci yarıdaki performansıyla Beşiktaş'ın yedi ile dokuzuncu sırada yer bulma devinimi sırasında lig üçüncülüğüne aday. Cenk Tosunpaşa, Popo'v, DanNY, KarcemarskasI Sağlam ve Kurt Adam Dolunay Kafkas ilk akla gelenler çekinme kontenjanından. İki canlı bomba (lejyon er - yabancı stop er) yok, yerine zaten sezon başından beri gizli stoper oynayan Mehmet (Mark O) Aurelio var İbrahim'in yanında. Kale Cenk'in, sağ bekin bu seferki devşirmesi ise Hilbert. Rıdvan yine pert! Simao'nun familyasal, İsmail'in bir türlü kudretlenememe, Hugo ve Bobo'nun istikrar sorunları devam etmekte. Güzel kırışan iki insan Ernst ve Guti ile güzel gelişen insan Necip'in performansları merak ediledursun, Ricardo Quaresma'nın iki maçtır büyücü rolüne soyunması tek umut ışığı. Tayfur Havutçu'nun (Havut: Deve Semeri) rakibin oyununu bozacak, ikinci maça avantaj sağlayacak skoru koruyacak, Kayseri maçının ikinci yarısındaki gibi rakibi sürklase edecek ve kendi diksiyonunu değiştirecek birşeyler bulması gerekiyor. Şans da yardım edecek, babaannemin bıyıkları olacak, direkler geçit verecek, Beşiktaş yenecek. Ha olmadı mı? Bardağın boş tarafı; seneye santra yuvarlağında dalgalanacak olan alengirli bayrağı görmeyiz. Dolu tarafı ise; dinlene dinlene rahat rahat lige konsantre olup meyve suyu kıvamında şampiyon oluruz! Ancak bir borcu var gibime geliyor sanki ismi ve kariyeri fiyakalı abilerimizin bizlere, hakettik sanki gibime geliyor seneye hafta içi seyredebileceğimiz bir-iki maç, ha gayret be... Neyse...

Doğukan, Atınç, Muhammed, Necip, İsmail, Rıdvan, Cumali... Hepsi aynı anda olmaz da, sıkıştır ara sıra bunları kadroya Tayfur Hoca. Kalmış 7 hafta, bunlar da 7 cüce genç, 14 kollu devler, onlar gider ormana hey ormana hey ormanaa....

Not: Bu fotoğrafta George Harrison 14, John Lennon 16 ve Paul McCartney 15 yaşında. Sene 1957...